Bir önceki sayıda “ben her bahar aşık olurum” yazım editörümüze de, bana da biraz uzun gelmişti. Paylaştığım Nisan karalamalarımdan en aykırı olanı çıkarttım: LARISA. IKSV’nin 1985 Sinema Günleri’nde izlediğim, beni çok etkileyen kısa filmin adıydı. İlk defa adını bu filmle duymuştum Larisa Shepitko’nun. Son filmi Matyorka’nın çekimi sırasında 1979 yılında talihsiz bir trafik kazasında çok genç yaşta ekibiyle birlikte hayata veda eden Larisa Shepitko’yu anlatan dokümanter bir filmdi bu. Kendisi gibi sinemacı olan eşi Elem Klimov tarafından gerçekleştirilmiş, ilk gösterimi 1980’de yapılmış, 1985’de de İstanbul Sinema Günleri’nde yer almıştı. Aynı yıl Elem Klimov da en iyi savaş karşıtı filmler içinde değerlendirilen “Gel ve Gör”ü tamamlayacaktı. Larisa belgeselini Emek Sineması’nda Nikita Mikhalkov’un “Beş Akşam” filminden önce izlemiştim.
Bu belgesel YouTube’da var, izlenebilir.
https://youtu.be/ARAk47jNOoI?si=kYc-hAgDWA29RHuC
O kadar etkilenmiştim ki, sonrasında yer alan N. Mikhalkov’un o güzelim filminin tadına varamadım. O anki duygularımı hemen kağıda dökmüş, kendime not almışım:
eski adı Pera olan bu muhitte / İstiklal Caddesine açılan bu dar sokakta /
yıllarca sinemaya emek vermiş bu köhne salonun rahatsız koltuğunda /
ilk kez karşılaştım seninle Larisa / siyah beyaz ‘beş akşam’ öncesi /
sen de siyah beyazdın Larisa / bir ışık topu gibi çarpıp beyaz perdeye /
güneşin yedi rengine dönüştün bir anda / kişiliğin ve güzelliğin, sineman ve
emeğin / yansıdı perdeye duyarlı, sanatçı hümanizmin…
kısacık bir yaşam derledi hepsini / ölüm seni aldı, bana bıraktı düşlerini /
beyaz perdede o son gülüşün kaldı / iyi ki tanıdım seni Larisa.
Uzun yıllar sonra elime aldığımda, o günkü duyguları tekrar yaşadım, hüzünlendim. Geçen zamanın ülkesinde yarattığı değişiklikleri düşündüm, daha da hüzünlendim.
Larisa Shepitko, Ukrayna doğumluydu (1938-1979). Dünyanın ilk film okulu görülen Sergei Bondarchuk, Nikita Mikhalkov, A. Tarkovsky dahil birçok iyi sinemacının yetiştiği, Sergei Eisenstein ve Gerasimov’un ders verdiği Devlet Sinema Enstitüsü (VGIK) mezunu, başarılı ve üretken bir Sovyet yönetmeniydi. Senaryo yazarlığı ve oyunculuğu da olan çok güzel bir kadındı. Üçüncü uzun filmi “The Acsent / Tırmanış” ile Berlin Film Festivali’nde (1977) Altın Ayı ödülünü kazandı. Diğer festivallerde 3 ödülü daha olan bu son uzun filmi ile ününü perçinledi. Zamanında dünyanın en iyi üç kadın yönetmeninden biri olarak görülüyordu. Filmleri:
Şimdi ne Larisa var, ne de Sovyetler Birliği. Gorbaçov’un, ekonomiyi düzeltmek ve güçlendirmek için gündeme aldığı yeniden yapılandırma (Perestroyka) ve açıklık (Glasnost) politikası tutmayınca 1991’de istifa etmesi, Sovyetlerin bitişi oldu. Kremlin’den kızıl bayrak indirilip Rusya bayrağı çekilerek Sovyetler’in bitişi dosta düşmana ilan edildi. Sovyetleri oluşturan ülkeler dönem dönem birbirlerine düştüler. Hiçbiri Rusya Ukrayna savaşı kadar kanlı olmadı. Bu savaş dile kolay 10 yıldır sürüyor, sürdürülüyor. NATO’nun da devrede olmasıyla dünya barışı için büyük bir tehlike olmaya devam ediyor. Larisa 80 yaşına gelse, kendisini var eden bu iki ülkenin Ukrayna ve Rusya’nın bu savaşını görse, yaşasa ne hissederdi, hangisinin yanında yer alırdı? Cevabı olmayan bu anlamsız soru beynimin içinde döndü, durdu.
Yazımı bu karamsarlıkla bitirmemek için “yaşasın 1 Mayıs” “yaşasın işçinin ve emekçinin bayramı” diyorum. Kol ve el emeği ile, akıl ve bilgi ile, yetenek ve yaratıcılıkla üreten dünyanın tüm emekçilerinin bayramını kutluyor ve barış diliyorum.
Birnur Akan