FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Mayıs dediğimiz…

Mayıs dediğimiz…

Mayıs adı, Roma bereket Tanrıçası Bona Dea ile birlikte tanımlanan, Yunan Tanrıçası “Maia’nın ayı” anlamında Latince ‘maius mensis’ten gelir. Bana göre ilkbahar da Mayıs ayı ile başlar ve sadece bir ay sürer. Günler artık uzamıştır ve doğanın ihtişamı göz kamaştırır.  Muhtemelen antik çağlarda da benim gibi düşünüyorlardı ki pek çok şenlik Mayıs ayında gerçekleşiyordu.

Günümüzdeki Mayıs kutlamalarının kaynağı ise Roma Cumhuriyet dönemine dayanıyor. Çiçeklerin, doğurganlığın ve bitki örtüsünün tanrıçası Flora’yı onurlandıran ve 28 Nisan-3 Mayıs arasında Roma’da yapılan şenlikler, Floralia adını taşıyordu.

Flora İmparatorluğu, Giovanni Battista Tiepolo, 71,8×88,9 cm, yak. 1743, Fine Arts Museums of San Francisco

Flora Tapınağı, MÖ 241-238 civarında meydana gelen bir kuraklıktan kısa bir süre sonra Roma’da pleblerin yaşadığı Aventine Tepesi’nin alt yamacında Circus Maximus’un yakınında inşa edildi. Bir doğum, yaşam ve ölüm döngüsü kutlaması da olan Floralia şenlikleri MÖ 173 yılında fazla dini olması gerekçesiyle iptal edildi.

Julius Caesar, rüzgâr, dolu ve Roma’daki çiçeklere gelebilecek diğer zararlardan endişe duyduğu için festivali Ludi Florales adıyla yeniden başlattı. O zamanlar festivalin en önemli yanlarından biri Roma dilinde ludi olarak bilinen halk oyunlarının oynanmasıydı. Bu oyunlar son derece doğaçlama ve teatraldi. Şenliklerde pandomimciler, çıplak dansçılar ve fahişelerin yer aldığı gösteriler yapılıyordu. Son gün ip yürüyüşü yapılan bu oyunlar, kitlelerin oylarını, onaylarını ve sevgilerini kazanmanın bir yolu olarak kullanan aediles adı verilen kamu hakimleri tarafından finanse edilirdi.

Festivalin şehvetli, zevk arayan bir havası vardı. Aristokrat bir karaktere sahip birçok festivalin aksine, Flora oyunları pleb niteliğindeydi.

Floralia, Prospero Piatti ve atölyesi, 104×162 cm, 1899, Özel koleksiyon

Performanslar, bir çeşit striptiz ile başlar, sonrasında dansla erkekler baştan çıkarılırdı. Roma döneminde zor hayat yaşayan fahişeler böylelikle kendilerini bu hayattan kurtaracak daimî sevgili ararlardı. Artık bu kutlamalar yok elbette ancak dünyanın bu en eski mesleğinde son cümledekilerle ilgili dünyanın herhangi bir yerinde değişen bir şey de yok kanımca.

Bir de antik çağlarda Mayıs şenliklerinde kullanılmaya başlanan ve Maypole (Mayıs direği) olarak bilinen yapraklarla süslenmiş uzun ahşap direklerden söz etmek lazım. Hala çok sayıda Avrupa halk festivalinin bir özelliği olan bu uygulamanın kökenleri bilinmiyor.

Bir görüşe göre Kybele ve Attis hikayesine dayanıyor. Mitolojiye göre Ana Tanrıça, Attis’e âşık olur. Attis, Ana Tanrıça’nın kendisine karşı duyduklarından habersiz, Pessinus (Ballıhisar) kralının kızıyla evlenme hazırlığındadır. Düğün yeri kurulmuş, düğüne çağrılı tüm konuklar yerini almıştır. Gözünü aşk bürüyen Ana Tanrıça, olanca görkemiyle birden düğün yerinde ortaya çıkar ve tanrısal gücünü kullanarak sevdiği erkek Attis’i çıldırtır. Bir anda çılgına dönen Attis, bir yandan dans eder, bir yandan da bıçağını çekerek erkeklik organını keser. Attis’in kasıklarından fışkıran kanlar toprağı sular, topraktan bitkiler fışkırır. Attis’in kendisi de ölüp bir çam ağacına dönüşür. Ana Tanrıça da onun hiç bozulmamasını sağlar. Çam ağacının, yaz-kış hiç bozulmadan kalması böyle bir efsaneye bağlanır. Anlatıya göre şenlikler sırasında Attis’in kutsal çamı bir alayla Kybele Tapınağı’na götürülürdü. Direğe şeritler halinde bağlanan kurdelelerle erkek, kadın ve çocuklar etrafında dans ederdi. Böylece bir yaşam-ölüm döngüsü kutlanırdı. Dans sonrasında değişimi simgelemek için yapraklarından arındırılan ağaç, bir Axis Mundi’ye yani evren direğine dönüşürdü.

Tabii direğin, fallik bir sembol olduğunu da unutmamak lazım. Tepesindeki disk dişil sembolü, ikisi birlikte (kutup ve disk) doğurganlığı temsil eder.

Orta Çağ, Rönesans ve erken modern dönemde, “Mayıs Günü” olarak bilinen Mayıs ayının ilk günü, sıcak havaların gelişinin anısına düzenlenen bir festival ile kutlanırdı. Yaz başlangıcını anma kutlamaları dünya çapında yaygın olmakla birlikte, en sık “1 Mayıs” ile ilişkilendirilen Avrupa geleneklerinin Roma, Kelt ve Germen kökenli olduğu görülür. Şenliklerin en önemli unsuru ise kadınlar ve çiçeklerdi. Tahmin edebileceğiniz gibi de Floralia’ya dayanıyordu.

Şu bizim direğe geri dönerse önce antik çağda Germenler tanrıları için tapınak inşa etmediklerini söylemek lazım. Romalı yazar Tacitus, Germenlerin tanrıları duvarlara hapsetmenin ya da ilahi göksel varlıkların fazlasıyla ölümlü bir insan formunda temsil edilmesinin uygunsuz olduğuna inandıklarını yazar. Ancak kutsal olduğuna inandıkları yerler (göller, bazı ağaç koruları vb.) vardı ve orada ritüeller yapıyorlardı. Germen tanrı tasvirleri çoğunlukla büyük ahşap “sütunlu putlardan” oluşuyordu. Antik Yunan ve Roma’da yaygın olan ayrıntılı mermer ve bronz Akdeniz heykellerinin aksine, üst kısmında kabaca oyulmuş yüzleri olan bu büyük sütun şeklindeki direkler oldukça stilize ve basitti. Büyük bir penis gibi göründükleri için doğurganlık kültünü temsil edebilecekleri de düşünülüyor. Bu sütun idollerin birçoğunun alt kısmının ikiye çatallanmış olması da bunu doğruluyor aslında; testislerin stilize edilmiş versiyonları gibi.

Almanya’nın bazı bölgelerinde çiftçiler, ahırların ve ambarların kapılarının önüne “Mayıs çalıları” veya “Mayıs ağaçları” dikerek içeride yaşayan hayvanlara daha fazla doğurganlık kazandırdıklarına inanıyordu. Böyle bir gücü daha da garanti altına almak için, her hayvan için bir tane olmak üzere “Mayıs ağacı” kurdukları olurdu. Ancak “Mayıs ağacının” amacının doğurganlığı teşvik etmek değil, kısırlığa karşı koruma olduğu fikri de var. Bu nedenle çiftlik hayvanlarını ölümden, hastalıktan ve kısırlıktan koruyan koruyucu bir tılsımdı. Özellikle cadıların veya kötü ruhların, varlıkları engellenmedikçe Mayıs Arifesinde ortaya çıkıp çiftçilerin sütünü çaldıkları düşünülüyordu. Bu uygulama daha sonra alıç, cehri veya üvez dallarını kapı aralıklarına asmaya dönüştü, çünkü dikenli ağaçların (özellikle alıçların) cadılara ve diğer kötü varlıklara karşı koruyucu olduğuna inanılıyordu.

1800’lerin sonlarında ve 1900’lerin başlarında, mayıs direkleri ya fallik semboller ya da antik Roma paganizminin bir kalıntısı olarak kabul edilmeye başlandı. Hatta yönetmenliğini Robin Hardy’nin yaptığı ve Türkiye’de “Lanetli Ada” adıyla gösterime çıkan 1973 yapımı The Wicker Man filminde fallik bir sembol olmasına atıfta bulunulmuştu. İskoç adasında paganizmi iliklerine kadar benimsemiş bir topluluğu gördüğümüz film, korku sinemasının modern örneklerinden ve kült kabul edeceğimiz bir yapım.

Orta Çağ ve Rönesans Avrupa’sında “Mayıs” yalnızca ayın adını ifade etmekle kalmıyor, aynı zamanda 1 Mayıs kutlamalarında kullanılmak üzere toplanan çiçekler ve yeşillikler için de kullanılıyordu. 1500’lü ve 1600’lü yıllardaki belgelerde “Mayıs’ı toplayan” veya “Mayıs’ı getiren” yani çiçek ve ağaç dalları toplayan insanlara dair çok sayıda atıf var.

İngiltere ile İrlanda ve İskoçya’nın İngiliz geleneklerinin geçerli olduğu bölgelerinde, 1 Mayıs’ta bir delikanlının, hoşuna giden bir kızın kapısının önüne belirli bir bitki koyması geleneği vardı. Bu muhtemelen “Mayıs ağacının” doğurganlığı artırma gücüne sahip olduğu inancını yansıtıyordu.

Buraya bir parantez açarsak; aslında çiçeklerin dili her zaman vardı. Rönesans Avrupa’sında, en azından William Shakespeare’in “Kış Masalı” adlı oyununa göre, biberiye hatırlamayı, sedef otu ise zarafeti simgeliyordu. 1 Mayıs’ta birinin kapısına hangi çiçeklerin veya çalıların bırakıldığı, o kişiye karşı duygularınızın göstergesiydi. Alıç dalları ve çiçekleri, Kuzey Avrupa’nın büyük bölümünde geleneksel olarak saygı simgesi olarak verilirdi. Birinin kapısına yazı simgeleyen alıç yerine kışı simgeleyen karaçalı asmak hakaret sayılırdı.

Hangi coğrafi bölgeden bahsettiğinize bağlı olarak aynı bitki farklı karakter özellikleriyle de ilişkilendirilebilir. Örneğin Fransa’nın Valenciennes çevresindeki kırsal kesimde bir kadının kapısının üstüne dikenli dallar asılması onun iffetli olduğunu gösteriyordu. Bu arada İngiltere’nin Cambridgeshire şehrinde durum tam tersiydi; bir kapının üzerinde karaçalı asılı olması, orada yaşayan kadınların hafif meşrep olduğunu gösteriyordu. Aynı örnekleri kullanarak, Valenciennes’te mürver ağacının bir dalı bir koketi belirtirken, Cambridgeshire’da kadının kirli ve dağınık olduğunu simgeliyordu.

Mayıs Direği Etrafında Dans, Genç Pieter Brueghel, 16. Yy, Özel Koleksiyon

Orta Çağ ile birlikte Mayıs kutlamalarındaki direkle yapılan dansın da şenliklerin odağının da kadınlardan çocuklara kaymış olması kuşkusuz ki tesadüf değil. Bildiğiniz gibi Orta Çağ’da kadınların şeytanla bir tutulmaya başlamasıyla kadının kimliğinin geri plana atılmasına neden olmuştu. Ancak Mayıs gene de şehvetli kabul edilen bir aydı. 1500’lü ve 1600’lü yıllarda genç erkek ve kadınların günümüzdeki normalden biraz daha şehvetli olmasının olağan olduğu kabul ediliyordu. Özellikle 1 Mayıs, cinsel adapla ilgili toplumca kabul gören tüm kuralların yok sayıldığı gündü.

Kraliçe I. Elizabeth’in hükümdarlığı sırasında, çok sayıda kırsal bakirenin 1 Mayıs’ta o günün kutlamalarına katılmak için dışarı çıktığı ve artık eve bakire olarak dönmediğine dair hikayeler ile 1620’lerde ve 1630’larda, 1 Mayıs’ta yakınlardaki ormanda buluşan genç aşıkları birkaç müstehcen balad vardır.

Mayıs ayının hala bereketle anılması boşa değildir.

Ayşe Bayvas
Fethiye, 01.05.2024

Picture of Ayşe Didem Bayvas

Ayşe Didem Bayvas

Tüm Yazıları