Bildiğimiz öyküler. Yeni bir şey yok Nilüfer çiçekleri gibi hüzünle bakıyor hala gözbebeklerimiz.
Söylenmemiş, hem de anneler tarafından toplumsal korkunun ağırlığıyla saklanmış, yastık altı bir çığlık olarak bütün evlerden yükselen, cinsel taciz ve ensest kurbanı çocuklarımızın öyküsü hala kanatıyor gözbebeklerimizi, vahşet çağının duvar resimleri olarak.
Ataerkil düzenin doğal kralı erkeğin, mutfakta ya da yatakta bir dişiyi anlama gayretinde olmadığı, iktidarını doğal hakkı görerek, büyük bir vurdum duymazlıkla yaşadığı bu ten cinayetleri düzeni, aslında iki cinsin de bütün erdemini elinden ve evinden almaktadır.
Çünkü iktidar tektir aslında: Kapitalist sistemin kurduğu rezil, kepaze, burjuva ahlakı. Erkeği böylesi körleştirip, duyarsızlaştıran burjuva iktidarı, kutsal aile davulu ile kulakları, gözleri sağır ederek, her iki cinsin de hapishanesini telli duvaklı hazırlar.
Erkekler ve kadınlar diye suni olarak ikiye bölünmüş bir dünyanın toplumsal acıları, insan soyunun en kanlı yarasıdır.
İki cinsin birbirinden bu denli kopuk ve karşıt yaşadığı bir toplum modeli daha yoktur kapitalizmden başka.
Çocuk ailenindir. Kız çocuğu tartışmasız ailenindir. Başına ne gelirse gelsin, çocukları ve kadınları aileye teslim eden burjuva devletinin bu eyleminde en ufak vicdani, ahlaki ve etik tereddüdü yoktur.
Dışarıda korunmasız ve güvensizdir kızlar ve kadınlar. Orospu olurlar ve kimse koruyamaz onları.
Ya bir çocuğu, kız ya da erkek her gece babası ırzına geçerek öldürüyorsa, orospu olmak daha yeğ değil midir?
Özel mülkiyetin koruyucusu aile aracılığıyla, mülkiyet düzenini pekiştiren, emek sermaye çelişkisinin yerine kakaladığı bütün çelişkileri ustaca körükleyen ve sonrasında ‘ biz kaynaşmış bir kitleyiz, sevgi, barış, aile huzuru isteriz ‘ sahtekârlıklarıyla bütün dünyayı kandıran, artık hasta yatağında kan kusan bu kapitalizm, emperyalizm, bu gerçek orospu düzen; çocuk ve kadınları aile içinde de korunmasız bırakarak, tecavüzü sinsice yasallaştırır.
Hatta bir orospuya tecavüz eden erkeğin ya da töre cinayetiyle kız kardeşini katleden bir zihniyetin önünü hoş görüyle açar hiç utanmadan, kendi kurduğu kutsal aile genelevine sığınarak.
Aile içi şiddet ve cinsel tacizi saklamak, kimselere söylememek, ailenin birliğini korumak adına, susulur. Çocuklar aile içinde orospu olur. En iyi alıcısı olacak bir koca ya da karı bulununcaya dek. Çünkü: Aileyi dövmeyen dizini döver.
Aile dışındaki her şey, ‘ herkes ‘tir. Herkes tehlikelidir. Herkes güvenilmezdir. Dört duvar arasında yaşanan her şey herkese karşı kapatılmalıdır. Tam burjuva iktidarının istediği gibi. Aile bağları çok değerlidir. Bütün filmlerde, yarışmalarda, söyleşilerde ailenin sahte yüzüne hayran bırakılırız. Babalar ve anneler çocukları için her şeyi yapmaya hazır birer kukladır.
Aile içinde yaşanan her şey dışarıda yaşanacak olandan daha iyidir.
O senin babandır, o senin ağabeyindir. Onlar senin iyiliğini senden iyi bilirler.
Aile, kapitalist toplumda, faşizmin örgütlendiği ilk birimdir. Sevgiyle sarıldığımız o insanlar, anne, baba dediğimiz o iki canlı, toplumun başımıza diktiği birer SS subayıdır.
Nereye gidecektir bir kız çocuğu, babası tarafından aralıksız ırzına geçildiğinde?
Hangi komşuya sığınabilir, babasını baştan çıkaran bu orospu, kimin yüzüne bakabilir namusu kirletilmiş, utancında en ufak suçu dahi olmayan henüz encikleri büyümemiş bir sübyan, bir çocuk dişi. Ya da daha erkek olamadan cinsiyeti saptırılan bir küçük oğlan çocuğu.
Hangi kurum onu kollar ve hakkını verir ki. Kapitalizmin bütün kurumlarında, insana, insanın en savunmasız hali, dişi ve çocuklara iktidarını doğal görüp kendini ve arzularını dayatmaya hazır on binlerce erkek ve hatta kendini kurtarmış zanneden toplum bekçisi kadın vardır.
Milli Piyango’da en büyük ikramiyenin çıkması gibidir, mutlu bir aile ocağı. Dumanından sevgi tüten bir evlilik varsa bile hiç kimse görmemiş, tanımamıştır bu sistemde.
Kadın, erkek tarafından tanımlanır, karşı cins olarak, erkeğe göre, erkeğin konumlandırdığı bir toplumsal nesnedir. Hayatın öznesi olamayan insan soyu, hızla önce kadını ötekileştirir bütün sömürü düzenlerinde. Kadın eylemleri, mutfaktan yatağa erkek tarafından yönlendirilir.
Erkekleri tavlama metotlarının içine, ‘ sevgilinizle nasıl, ne yaparsınız’ların bütün ayrıntılı testleri, kadının erkek gözündeki halini, erkil iktidarın bütün inceliklerini erkeğe göre hazırlayan ince oyunlardır.
Erkeğe göre olan aşk, aslında, orospu burjuva ahlakına göredir. Kadın tarafından da şehvetle beslenir, korunur.
Kadın ve erkek farkında olmadan bu rolleri keyifle benimserler, çocukluklarındaki evcilik oyunundan başlayarak. Küçük burjuva kadınların bütün kadınlık halleri, renkli rol dağılımıyla, tensel ve tinsel kölelik üzerine kurulu bir korku tiyatrosunun en orospulaşmış halidir.
Bu durumun kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması ile bir ilgisi yoktur.
Çünkü, iki cins de ekonomik özgürlüklerini kazanmamıştır. İki cins de emeklerini satan ücretli kölelerdir. Karşısında durdukları ve bütün insani değerlerini metalaştırarak satın alan sistem, kapitalizmdir aslında. Fiyatı da o belirler. Kadına, erkek iktidarına karşı sunduğu, ekonomik özgürlük sahtekârlığı da kadın emeğini erkeğe göre daha ucuz ve daha karlı satın alabilmesi için örgütlediği son perde çığırtkanlığıdır. Evde çalışan kadına sunduğu olanaklar ise, erkeğin ücretli köle olarak daha semiz bir aptal haline getirilmesi için üretilen yemek tarifleridir.
Asıl orospuluk budur.
Bu orospuluğun büyük vahşeti ‘iyi aile kadınlarını koruma ‘ görevini taşıyan resmi genelevlerin tarihinde yazılıdır. Varlığını açık konuşmadığımız, yüz yüze gelmekten korktuğumuz, ‘kader kurbanı’ dediğimiz ve uzaydan geldiğini sandığımız, kadın ve erkek teninin satıldığı o utanç mekânları, doğal bir dekor olarak yer alırlar hayatımızın tiyatrosunda.
Oysa iyi aile babalarımız, biz uyuduktan sonra sokakların köşesinden fırlayan bu kadın, erkek ya da kadınımsılarla beraber olmak için ciddi ücretler öderler. Evdekinin yatak halinden sıkılmışlardır. Evdekini her gün yeniden sevmek yerine, her saniye tüketmişlerdir. Evdekiyle birlikte üretecekleri bir dünya, bir rüya yoktur. Kredi kartları, araba, ev taksitleri ve çocuk bezlerini paylaşmanın ötesinde üretebildikleri, tek bir sahici an, tek bir şiir dizesi olsun yoktur.
Tenlerini yaşatmayı değil, vücutlarını her yatakta arsız boşalmalarla tatmin etmeyi sevişme sayan bu güruh, bu kutsal aile babaları ve anneleri, genelev ya da ten duraklarından değişik etler satın alırlar. Biz de sırıtarak ‘canım, arz talep meselesi’ deriz.
Ne güzel öğrenmişizdir kapitalizmin gelişme yasasını. Her birimiz birey olarak, düşlerimizde bile ona hizmet ettiğimizi, ailemizin kumbarasına mülkiyetin vahşetini kuruş kuruş biriktirdiğimizi ne ‘şık’ bellemişizidir.
Giderek, tatminsizliğin girdabında, çocuk pornosu, hayvan tacizi ve öldürme isteği beslemekten, cinayet haberlerinden ve kan görmekten zevk almaya başlarız temiz aile vatandaşları olarak.
Burjuvazinin, ‘toplum adına ‘ dediği her şey aslında toplumsallaşmasının engellenmesidir insanlığın.
Burjuvazi bu konuda en ustalaştığı yüzyılını yaşıyor kaşarlanmış bir orospu olarak.
Bunun adı toplumsal vahşettir. En yakınımızdaki savaşlarla ilgilenmememizin, çocukların gözyaşlarına duyarsız kalışımızın temel nedeni budur.
Kapitalizm ve emperyalizm, ‘kutsal ve değişmez’ toplumsal hukuk, sosyoloji ve psikoloji değerleri ile ruhumuzun ırzına geçerek, vahşetle yaşamayı, ten ve sevgi cinayetleri işlemeyi, ilk önce ailemizde öğretir bize, okul eğitimi vahşeti öncesi.
Orospuluk, asıl ruhumuza işlenir, özenle, oya gibi. Küçük burjuva enteller, temiz aile kadınları, iyi aile kızları, sistemin namus bekçileri olarak bir güzel yetiştirirler bizi gözümüzün yaşına bakmadan…
Bir ulus olmanın değerinin, insani değerlerimiz olmadan mümkün olduğuna inanarak büyürüz. Bir aile olmanın değerinin, sevginin insani değerlerine inanmadan mümkün olduğuna inandırılırız.
Burjuva ahlaki değerlerini sorgulamadan kabul eden herkesin ruhu orospudur aslında.
En büyük düşmanımız aşktır. Hepimiz, cinsiyetimiz ve cinsel tercihimiz ne olursa olsun, her gün, her saniye onun ırzına geçmekteyiz.
Yakında bir aşk genelevi kurulacaktır, en ucuza, en rahat aşkı satın almamız için.
Ama ne tuhaftır ki bir başka Aşk, adına ırzına geçtiğimiz bütün değerlerin karşısına, büyük bir onurla dikilmektedir bazı yüreklerin içinden.
Satın alınmadığını, satılık olmadığını haykırmaktadır. Aşk adına değerin değeri olarak sunulan her şeyin, bütün boyalı değerlerin, aşk görünümündeki bir orospuluk, bir cinayet olduğunu bizzat o Aşk haykırmaktadır yüzümüze.
Aşk’ı aile genelevine tıkıştıran orospu kapitalizm, insanın Militan Aşk’ı bu sisteme rağmen bulabilme şansı olduğunu, insanın Aşk’la birlikte tanıyabileceği bir insani onuru olduğunu unutturmaya çalışmaktadır.
Aşk, insanın en onurlu duygusudur ;burjuvaziye ve insanlık tarihindeki bütün hâkim sınıflara karşı, AŞK MİLİTANLARI tarafından, örgütlenmekte ve direnmektedir.
Bu Aşk, burjuvazinin on yıllardır bize sunduğu, ikna etmeye çalıştığı, yüzü boyalı orospu aşk değildir.
Bu Aşk, bu yüz karası sisteme, bu vahşete rağmen, bir gün, mucizevî bir şekilde iki insan arasında, hiçbir şey beklemeksizin, aşkının karşılığında sadece aşk umarak, ansızın çiçek açar. Bir sabahın gerçek tanığı olarak, ışığı sistemin sakladığı karanlıktan çalar ve taşır yeryüzüne. Işığın kendisi olur!
Bu aşk, burjuvaziye rağmen iki gerçek insan arasında, insanca ve açıkça örgütlenir ve bütün aşk orospularının, bütün aşk genelevlerinin yüzüne tükürür.
Böyle bir Aşkınız, aşk duygunuz varsa eğer, onu yaşatmak için hayatınızı vermeye değer. Hayatınız bu Aşktır çünkü.
Bu aşk, bu sistemin en büyük düşmanıdır.
Bu Aşk, banka hesabı bilmez. Kendini ev gibi maddi bir şey’in üstüne ya da içine kurup yerleşmez. Yarını garanti altına almak duygusu ile değil, sevgilisi, yârim dediğini yarın da sisteme teslim etmemek için, her gün gelişip, büyüyerek boy atar, tıpkı asırlık çınarlar gibi. Gölgesi, ışığı kadar birçok Aşk’a doğru yolu gösterir, korur.
İnsan soyunun tarihi ve geleceğinin hangi tarihsel zorunluluğa bağlı olduğu bilinciyle sever o insanda her şeyi… Sevmenin sahip olmak değil, sorumluluk olduğunu bilir.
Böylesi bir aşk, sokağa düşemez, orospu olamaz. Metalaşmamıştır çünkü.
Kendini her gün yakarak, yeniden doğurur. Kendini her gün tazeleyerek, insan olur. Varoluşunu pazarda, pazarın sunduğu değerlerde değil, insanın insani değerlerinde arar. Sömürüsüz bir dünyanın geleceği için, o yeni insan için, toplumsallaşmış insanlığı kavrayabilme mücadelesinin içinde yükselir.
Yeni insanın en büyük habercisidir Militan Aşk. İsimsiz, kimliksiz, kişiliği olan, her an değişen değerlerin değerini bilinçle arayıp bulan, emeğin insani değerleri üzerine titizlikle kafa yoran, her türlü iktidarı reddeden iki insan arasında kurulur.
Bir mucizedir ama mümkündür!
Sistemin içinde, sisteme rağmen!
Metalaşmış burjuva toplumu değerlerinin yüzüne, kapitalist sınıfın orospuluğunu en amansız haykıran bu Aşktır. Cinsiyetsiz, dinsiz, ulussuz, ırksız, yaşsız… Aşkının karşılığında sadece aşk bekleyerek insani Aşkı yaşayan ve her gün yeniden yaşatabilen iki insanın sahici, biricik ilişkisidir.
Bu Militan Aşk, en değerli duygumuzdur.
Ne mutlu yaşayanlara, yaşatanlara…