“Nazım Hikmet genç yaşlarından itibaren iyi ve büyük işler yapabilmenin hayalini kurdu, planlarını yaptı. Hep bunu düşünerek yolculuklara çıktı, şiirler yazılar yazdı, zindanlarda yattı. Bu inceleme Nazım’ın büyük yolculuğuna bir eşlik çabasıdır.”
“Büyük dedeleri Müşir Mehmet Ali Paşa ve Mustafa Celaleddin, Alman ve Polonyalı isimleriyle dünyaya gelseler de kendilerine vatan seçtikleri Osmanlı için yaşamlarını feda etmişlerdir. Nazım’ın şairliğinin, halkına adanmışlığının, mavi gözlerinin, resim sevgisinin geldiği yerdir. Nazım Hikmet’in Yolculuğu köklerine yürür…”
En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim, birkaç hayal kırıklığından sonra yeni yayınlara karşı biraz mesafeliyim ancak bu kitap, son yıllarda okuduğum en iyi kitap, günlerce elimden bırakamadım. İsminin Nazım Hikmet’in Yolculuğu olduğuna bakmayınız, yazar asıl okurunu şiir gibi bir yolculuğa çıkarıyor. Nazım’ın köklerinin izlerini sürerken Selanik’ten Moskova’ya, ilk eşi Nüzhet Hanımdan Vera’ya aşklarına tanık oluyor ilk kez yayımlanan belge, fotoğraf, yayın ve resimler aracılığıyla sinemadan edebiyata, resimden müziğe bilmediğimiz pek çok önemli ayrıntıyla karşılaşıyor, yeni bilgiler ediniyoruz.
Kitap, sanat ve ideolojiyi ayırt edebilme kültürünün önemini öyle güzel vurguluyor ki adeta Cumhuriyet Tarihimizin özeti gibi. Kitabın fiziksel varlığı da insanı mutlu ediyor, o kadar şık ki…
Yazarlarla (ve de kahramanlarımla) tanışmayı çok sevmesem de Haluk Oral ile tanışıp bu büyük emek için tebrik ve teşekkür etmek isterdim.
Kitaptan Alıntılar;
“Büyük bir salona alınırlar. İsmail Fazıl Paşa bir grupla konuşmakta olan Mustafa Kemal Paşa’ya tanıştıracağı genç şairlerin geldiğini söyler. Mustafa Kemal Paşa gruptan ayrılarak onlara doğru yürür. Salonun ortasında buluşurlar. Mustafa Kemal’in elini sıkarlar. Paşa hiçbir girişe gerek duymadan onlara bazı genç şairlerin yaptığı gibi mevzusuz şiir yazmamalarını, gayeli şiirler yazmalarını öğütler. O sırada gelen bir telgraf konuşmanın kısa kesilmesine neden olur. N. Hikmet yıllar sonra
Sarışın bir kurda benziyordu
Mavi gözleri çakmak çakmaktı
Dizeleriyle tarif edeceği Mustafa Kemal Paşa’yı yakından görmüş, elini sıkmıştır.(s.56)
“5 Haziran 1954’te Charlie Chaplin, namı diğer Şarlo, İsviçre’de Cenevre Gölü kıyısındaki malikanesinin bahçesinde Dünya Barış Konseyi’nin kendisine verdiği ödülü, 1952 Nobel Kimya Ödülü sahibi Dr. Richard L. M. Synge’in elinden aldı.
Barış Ödülü üzerinde iki imza vardı, biri konsey başkanı Frederic Joliot-Curie’ye, diğeriyse ödül jürisi başkanı Nazım Hikmet’e aitti.( s.273)