
“Ben yüreğini yitirmiş bir zamandan korkuyorum.”
Furuğ Ferruhzad
Nihan bir sabah uyandığında eşini giyinik ve elinde bir valizle gördü. Birden yüreği daraldı. İçinden, “Oğlummmm” diye çığlık çığlık çığlığa haykırıyordu. Ya oğlunu da götürmeye kalkarsa. Ama böyle bir tehlike söz konusu değildi. Babası oğlunu kaçırmaya cesaret edemezdi. Adam, Nihan’a döndü, “Ben buralardan gidiyorum ancak geri dönecek ve oğlumu yasal yollardan alacağım. Eğer oğlunu bırakmak istemiyorsan benimle gelmek zorundasın. Koşulum budur. Kararını bana bildirirsen hep birlikte İzmir’e taşınır ve orada yaşarız. Hadi hoşça kal.” Dedi ve kapıyı çekerek evden gitti.
Nihan derin bir nefes çekti. Hiçbir şey olmamış gibi kahvaltı hazırlamaya başladı. Hafta sonu oğluyla baş başa zaman geçirmek ikisine de iyi gelecekti.
Ertesi gün oğlunu okul servisine verdikten sonra çalıştığı okula gitti. Okul kapısının karşısındaki kırtasiye dükkânının işletmecici her zamanki gibi güleç yüzüyle kapının önüne çıkarak Nihan’ı selamladı, hal hatır sordu. Nihan da kısa bir selamlamadan sonra okula girdi.
Zaman su gibi akıp gidiyordu. İlk cemre düşmüş kış koşulları yerini yağmurlu günlere bırakmıştı.
Eskiden, Nihan’ın işsiz olan kocası her akşam okula gelir onu alırdı. Bir süre görünmeyince çevresinin dikkatini çekmişti ama kimse, tahmin etmelerine karşın soramıyordu.
Nihan, yalnızlığa alışmıştı. Ancak çevresindeki erkeklerin ilgisi zaman zaman rahatsız edici olabiliyordu. Okuldaki idareciler ve öğretmen arkadaşları bile farklılaşmışlardı. Kadın arkadaşlarıysa kıskanç bakışlarını gizlemek gereğini bile duymuyorlardı.
Oğlu Umut bazen, annesinin çalıştığı okula geliyor, kırtasiye dükkânında Ünsal abisiyle zaman geçiriyordu. Nihan okul çıkışında oğlunu oradan alıyor, el ele tutuşarak eve dönüyorlardı.
Bir akşam okul çıkışında Umut, Ünsal abisinin de eve gelmesini istedi. Israr da edince Nihan kabul etti. Ünsal o gün ciddi anlamda iş yapamamıştı. Dükkânı erkenden kapattı, üçü beraber eve geldiler. Nihan mutfağa girdi hemen. Salonda abi – kardeş oyun oynadılar.
Ünsal, yemek boyunca durmadan konuşmuş, onları güldürmüştü. Neşe içinde yemeklerini yediler, çaylarını içtiler. Ünsal, gecenin ilerleyen saatlerinde gitti evine.
Bir süre sonra Umut kreşe gitmek istemedi. Bir sorun yaşamış olmalıydı. Nihan, çocuğun kaydını sildirerek, onu kendi okuluna götürmeye başladı. Annesi derse girince Umut da kırtasiye dükkânında zaman geçiriyordu.
Artık bahar yüzünü göstermişti. Nihan, Ünsal’ın Nihal’e yakın ilgisini hissediyor, tedirgin oluyordu. Oğlu, babasından görmediği ilgi ve sevgiyi yabancı birisinden görüyordu. Hatta bir sabah Umut, “Anne Ünsal abi keşke benim babam olsaydı” bile demişti.
Yine bir gün okuldan sonra dışarıda yemek yemeğe de gitmişler, ikişer kadeh şarap da içmişler, Umut da restoran’ın yan tarafındaki oyun alanında oyun oynamıştı. Ünsal o gece Nihan’a evlenme teklif etti. Nihan evliliğe hazır olmadığını söyleyerek konuyu kapattı.
O geceden sonra Ünsal reddedilmenin sıkıntısıyla olsa gerek, onlara eskisi gibi davranamaz olmuştu. Evlerine gelmiyor, ama gecenin ilerleyen saatlerinde telefon ediyor, çoğu zaman hiç konuşmadan kapatıyordu. Nihan da onunla konuşmak istemez olmuştu.
Bu telefon trafiği aylarca sürdü. Ünsal iyice tuhaflaşmıştı. Her sabah okulun kapısında kızarmış gözler ve pejmürde bir kıyafetle bekliyor, Sürekli yalvarıyor, yakarıyor, karşı taraftan olumlu bir davranış göremeyince de hırçınlaşıyordu.
Nihan bu durumun ne kadar sürdüğünü anımsamıyordu. Ünsal bir gece vakti arayarak nişanlandığını söyledi. “Yarın nişan törenim var, ancak sen istemezsen bu işe kalkışmam” dedi. Nihan sessizliğini korudu. Bu durum bir pazarlık konusu olamazdı ki.
Ünsal ertesi gün nişan yüzüğünü taktı. Varlıklı bir aileye damat gidecekti. Kırtasiye dükkânından yeterince gelir sağlayamadığı için, dükkanını devrederek kısa bir süre sonra oradan ayrıldı.
Bir kaç ay sonra bir cumartesi akşamı geç vakit, Nihan’ın telefonu çaldı. Telefonda Ünsal vardı ve sesinden epey alkollü olduğu anlaşılıyordu. Ünsal, o gece düğünü olduğunu ve eğer Nihan, “vaz geç” derse bu evliliğin gerçekleşmeyeceğini söyledi. Nihan yine sustu.
Ünsal, düğünden sonra Ankara’dan taşındı ve müteahhitliğe başladı. Çok para kazanıyordu. Bir inat uğruna evlendiği karısı onu çok kıskanıyor, nefes bile aldırmıyordu. Ünsal bunalmıştı ve Nihan’ı ne beyninden ne de yüreğinden çıkartamıyordu. Umut aklına geldikçe çocukları ne kadar çok sevdiğini anımsıyor ve belki çocuğu olursa ona bu evliliği sürdürebilirmiş gibi geliyordu. O akşam eve gittiğinde karısına evliliğin üzerinden epey zaman geçtiğini artık bir çocuk istediğini söyledi. Ama karısı, çocuğunun olamayacağını açıkladı. Ünsal bu haberle yıkıldı.
Artık işten çıktıktan sonra dışarıda oyalanıyor, sarhoş oluyor, sabaha karşı evine gittiğinde ise çoğu zaman karısı uyuyor oluyordu.
Evliliğinin onuncu yılında Nihan’a telefon etti. Eğer kendisiyle evlenmeyi kabul ederse tüm mal varlığını karısına bırakarak onu boşanmaya razı edebileceğini söyledi. Nihan’ın yanıtı çok netti: “Yuva yıkanın yuvası olmaz.”
Çocuk hasreti çeken Ünsal, karısına evlat edinmek istediğini defalarca söylemesine karşın, bu teklif anında reddedildi. Bu gerginlik devam ederken, Ankara’da Ünsal’ın ağabeyi ile yaşayan annesi, büyük oğluyla kavga ettiğini ve bir daha dönemeyeceğini söyleyerek onların yanında kalmak üzere yanlarına geldi. Ancak, gelin kaynana anlaşamıyorlardı ve nitekim bir gün Ünsal işteyken karısı annesini kapının önüne koyuverdi. Ünsal, gün boyu kapının önünde aç susuz oğlunun yolunu gözleyen, iki büklüm olmuş annesini görünce şok oldu.
Deliye dönen Ünsal, o akşam annesini de alarak evi terketti. Bir ev tutarak annesiyle birlikte yaşamaya başladı. Ancak, karısı onları rahat bırakmadı. Ünsal evden çıktıktan sonra geliyor, kayınvalidesine yalvararak kocasını evine geri dönmesi için ikna etsin istiyordu. Sonunda annesi, Ünsal’a evine geri dönmezse analık haklarını haram edeceğini söyleyerek baskı yaptı ve döndüler. Anne, Ankara’ya büyük oğlunun yanına gitti. Ama ne yazık ki, bu olaydan yaklaşık 10 gün sonra kadıncağız ölüverdi.
Ünsal artık iyice yorulmuş, içki, sigara ve gece yaşamı sağlığını bir hayli olumsuz yönde etkilemeye başlamıştı. Hiç değilse Nihan’ın yaşadığı kentte öleyim diye düşünerek dönüş kararı aldı. Bu karara karısı da sevinmişti. Çünkü kendisi de çok yaşanan annesine yakın olmak istiyordu.
16 yıl sonra Ankara’ya döndüler. Ünsal daha önce gelerek kayınvalidesine yakın bir ev bulmuştu. Her sabah kahvaltı yaptıktan sonra evden eşiyle beraber çıkıyorlar, eşi annesine kendisi de merkeze iniyordu.
Bu arada Nihan da okuldan ayrılmış bir dersanenin ortağı olmuştu. Ünsal yine eskisi gibi ona her gün telefon ediyor fakat Nihan konuşmuyor, mesajlarına da yanıt vermiyordu. Telefon trafiği hızlı bir şekilde ilerlerken aradan 2 yıl geçti. Nihan’la ortak bir tanıdıklarının cenazesinde, mezarlıkta karşılaştılar. Nihan hiç değişmemiş, onca yıl güzelliğini korumuştu.
Ünsal onu görünce paniğe kapıldı, çok da heyecanlandı. Bir yere oturup konuşmak istedi. Nihan kabul etmeyince Umut’u görmek istediğini söyledi. Nihan, ana okulunda bıraktığı çocuğu bir kez bile aramayan bu adamın teklifini reddetti. Umut, büyümüş, üniversite öğrencisi olmuştu artık.
Ayrıca Nihan’ın bu sırada gönül işlerini düşünecek hali yoktur. Covid 19 yasakları nedeniye dersaneye öğrenci gelemiyor, bu durum da onu ekonomik olarak zorluyordu. Dersanedeki hissesini ve arabasını satarsa oğlunun eğitim masraflarını ancak ödeyebilecekti. Ev kirası, faturalar, mutfak giderleri de Nihan’ın belini büküyordu. En önemli sorun Umut’un öğrencilikte boynunu eğmemesi idi. Çevresinden birkaç öğrenci buldu, evlerinde ders vererek oğlunun okul taksitlerini ödemeyi başardı.
Birgün eve geldiğinde dersane ortağı telefon etti. Ertesi gün onunla görüşmek istiyordu. Dershaneye heyecanla gitti ama onu büyük bir sürpriz bekliyordu. Bu sürpriz Ünsal’dı. Sakin olmaya çalışan Nihan’a, yönetici masasında oturan Ünsal, gülerek, “Dershaneme hoş geldin Nihan Hocam” dedi.
Nihan, bir şey söyleyemedi. Sakin bir sesle biraz izin isteyerek odadan çıktı. Kendi bürosuna gitti, çekmecelerini boşalttı tüm kişisel eşyalarını bir çöp torbasına doldurdu. Sonra ağır hareketlerle ofisinin kapısını kapattı ve dershaneyi terketti.
Ünsal yıllar sonra intikamını böyle, Nihan’ın ekmeğini elinden alarak mı almıştı dersiniz?
Peki o büyük aşk?
Bilinmez ki! Hele de 2 gün sonra 14 Şubat Sevgililer Günü olduğunu düşünürsek.
Züleyha Akın – 7 Şubat 2024, Ankara