renkleri solmuş, öyküsüz bir fotoğraf
sadece erkek
ve köpek
erkek, içine kaçmış o samimi yabancıların en küflü seslerini kestikten sonra –ki bir ordu kadar kalabalıktılar- kendi hikayesinin kahramanı olmayı başardı
varlığını vazgeçilmez sanan yetişkin bir ergen, kalbini vakumlamaya gittiği erkeğin ancak kulak zarını delebildi
fotoğrafta yer almadı.
O pembe fırfırlı, romantik ruh haliyle imrendiği Fransız dantelli ailenin dışında; kendi hayatlarına sahip çıkma bilinciyle yaşatılan prangasız ilişkileri bilmiyor!
Büyükten küçüğe sıralanmış o mübarek(!) zincir, sülale…
Ailenin bahşettiği paslı güveni parlatmaktan yorulduğunda, bir gün kendini genlerinin dışında çoğaltmaya cesaret ederse; kemiksiz et parçası gibi iki yana düşen kollarını son gücüyle kaldırıp, sol yanını sol yanına yasladığı gerçek bir kişide, irs ve ırkından bağımsız akan yaşam sıvısını fark edecek
Diye anlat ona Macro…
Yalan giymiş tüm zamirleri donu dahil soyup, çıplak sırtımı bu ağacın sert gövdesine nasıl yaslayabildiğimi
Göster ona Macro…
Çiçekleri çok güzel kokan portakalın olgunlaşmamış ekşiliğiyle, güneşin parlaklığını bütün gölge oyunlarıyla arka yüzünde saklayan o sinsinin adı aile!
Hiçbir meyvenin ham tadını artık istemiyorum Macro…
Her insan, bir gün olgunlaşıp tadılmayı hak eden bir portakal gibi -henüz çürümeden- ayrılmalı soyundan
Kökün, geçmişi acıtmadan sözünü söyleyebildiklerinle aynı ağacın altında gölgelendiklerindir
Kökün, can suyunu vermenin hesabını tutmadan, bir bedeni kendine mal etmeyenlerle yine o aynı ağacın meyvesini paylaşabildiklerindir
Söyle ona Macro…
Tükürükler saçarak bana aile etiğini anlatan karındaşıma n’olur sen de salyalarını bulaştırarak havla Macro…
O aile oyununda, en iyi niyetlerle en büyük kötülüklerin meşrulaştırıldığını
Öğret ona Macro…
İşte ikinize de eti sıyrılmış birer kemik
Yalaya yalaya bitirin onu Macro…
Ben ailemin koşulsuz sevgi yalanını yastık yapıp ağacımın gölgesinde kıçımı kaşıya kaşıya uyuyor olacağım
Afiyet olsun