Aylardır bu sayfalarda paylaştığım renkler serisinin bu yılki sonuncusunda en asil renk kabul edilen siyah var. Gerçi Newton’a göre renk diye bir şey yoktur. Üstelik siyah ve beyaz hiç renk sayılmaz. Güneş ışınlarını yansıtmayan, tamamen emen cisimler gerçek anlamda bir renk olarak kabul edilmeyen siyah olarak görülür. Ama biz Newton’a bugünlük aldırmayalım ve ondan daha önce yaşayan Leonardo da Vinci’ye inanıp siyahı renk kabul edelim.
Bütün renkler siyahtan daha açık ve daha ışıklıdır. O nedenle her renk, siyahın üzerinde daha ışıklı durur. Çünkü karşılaştırılan farklılıklar birbirlerini aksi uçlara doğru güçlendirirler.
Gelgelelim, renklerin fizyo-psikolojik yönleri konusunda yapılan çalışmalara göre siyah, sessizlik, umutsuzluk, korku, kaygı, çöküntü ve tiksinmeyi anlatır; aynı zamanda gücü, tutkuyu ve hırsı ifade eder. Ciddiyet ve resmiyeti de gösterir. Renk sembolizmine göre ise ışık ve karanlık prensipleri diğer bütün renklerin ana kaynağıdır. Bunun doğal sonucu olarak ışık beyaz renkle, karanlık da siyah renkle sembolize edilir. Siyah anlatılamaz, dile getirilemez şeyleri ifade eder.

Çoğu siyah pigment, amorf karbon olarak adlandırılan grafit veya kömüre benzer doğal pigmentlerdir. Bazı durumlarda bu siyah pigment, kömürleşmiş hayvan kemiklerinden veya yanmış bitkisel maddelerden yapılır. Aslında, neredeyse tüm siyah boyalar, daha yakın zamanda geliştirilmiş bir siyah pigment olan sentetik demir oksit dışında, bir tür yanmış malzemeden yapılır.
1994 yılında Fransa’nın güneyinde keşfedilen Chauvet Mağarası’nın 2016 yılında yapılan karbon testlerinde tespit edilen biri 32.000 yıl ile diğeri yaklaşık 26.000 yıl önceye ait iki farklı yerleşimde 36 bin km2’lik alanda 442 hayvan figürü, tarihte ilk siyah resimler olacağı belki de bilinmeden kömürle çizilmiş ve bu çizimlerin bazıları kırmızı aşı boyasıyla renklendirilmiştir. Bu ve benzerleri sanattaki bildiğimiz en eski siyah kullanımıdır.

Eski Mısır resimlerinde de kurum, kömür ve yanmış hayvan kemiklerinden elde edilen siyah boya, figürlerin saç renginde, resimlerin dış çizgilerinde ve hiyerogliflerde kullanılmıştır. Pek çok tanrı ve tanrıça siyah renkle gösterilir.

Simgesel olarak siyah (khem) Eski Mısır’da ölüm, gece ve yeraltı dünyasını temsil eder. Yeraltı dünyasının ve yeniden dirilişin hükümdarı olan Osiris’e ‘siyah’ denirken aynı zamanda her yıl taşan Nil nehrinin sürüklediği verimli toprakların renginden ötürü Mısır’a ‘siyah toprak’ denmiştir. Burada siyah, çöl kumlarının taşıdığı ve kısırlığın simgesi olan kırmızının tersine verimliliği ve doğurganlığı temsil eder. Mısır’da siyah yaşamın, Yunan ve Roma dünyasında ise ölümün simgesiydi.
Yunan sanatında, Mısır sanatında görülen belli katı kurallar yoktur. Eski Yunan’da sanatçılar bilinene kendi gördüğünü eklemiş, dolayısıyla figürleri çevreleyen sınırlar varlığını korusa da olay örgüsü içinde hareketleri rahatlamıştır. Yunan sanatında MÖ 7. yüzyıl sonu ile 6. yüzyılda vazolarda beyaz ve kırmızı renklerin çok az olarak yer aldığı, genel olarak siyaha boyanmış açık zeminde yer alan “siyah figürlü üslup” görülür. Yunan çömleklerinin üzerindeki parlak metalik siyah, üretimi sırasında kullanılan çamurun cinsinden kaynaklanır.

Budizm’de de siyah, kötülüğün ve kötü karmanın rengi olarak kabul edilir. Şamanizm’de dört ana renkten biridir. Kara bulutların geldiği kuzey yönünü ve kararabilen suyu temsil eder.
Aynı şekilde Tanrı ile ilişkilendirilen aydınlığın karşıtı olan siyah, Hristiyanlık’ta günahın, yasın ve şeytanın sembolüdür. Batı kültüründe şeytan çıplak ve çoğu zaman siyahtır. Şeytanın siyahlığı, meleklerin güzel beyazıyla zıtlık yaratır. Şeytan kirlenmişliğin bir göstergesi olarak, saf ve beyaz meleklerin tersine siyah gösterilir.
İslamiyette, Hz. Muhammed’in sancağının ve başına sardığı örtünün rengidir. Siyahın renkten yoksunluğu üç büyük dinde de onu tevazuyla birleştirir, imana yöneltmek için aracı olur. Nitekim, pek çok Hristiyan tarikatında keşişler alçakgönüllülük ve sabrın sembolü olarak siyah cüppeler giyerler.

On dördüncü yüzyıldan itibaren yüksek kaliteli siyah boyaların elde edilmesi ve renkli kumaşları soylularla sınırlayan yasaların uygulanması, zengin İtalyan bankacıların önem işareti olarak siyah giysiler giymeye başlaması anlamına geliyordu. Krallar da bu rengi benimsedi.
On yedinci yüzyılda her ne kadar sanat, edebiyat ve bilimde parlak atılımlar yapılsa da toplumsal ve dini açıdan son derece zorlu bir dönem yaşanmıştır. Savaş, sefalet, hoşgörüsüzlük, despotluk, felaketler ve cinayetlerin meydana geldiği, kısacası ölümün kol gezdiği bu döneme siyah, güçlü bir şekilde karşılık gelmektedir. Yine sanat da bu yaklaşımdan uzak düşmemiştir. Çünkü Barok üslupla yapılmış bir resimde yüzeydeki tüm elemanlar, en ışıksız siyahlarla oluşturulmuş koyu bir mekâna gömülmüştür.

Keskin bir ışık altında aydınlanan formlar parça parça karanlıktan doğmuş ve yer yer doğduğu karanlıkla bütünleşmiştir.

On sekizinci yüzyıl Aydınlanma Çağı’dır ve bu çağda renk ya da desen tartışmalarında desen kadar rengin de önemli olduğu fikri değer kazanmış, siyah yerini mavi, pembe, sarı gibi neşeli ve pastel renkler gibi uçucu renklere bırakmıştır.

Romantizm, özellikle ölüm, beden ve şeytan gibi temaları ele alan Kara Romantizm’le işler değişmiştir. Acıyla zevkin, güzellikle dehşetin iç içe geçtiği Kara Romantizm’in en güçlü ismi, İspanyol ressam F. Goya’dır.

Empresyonist dönemin başında É. Manet’de gördüğümüz o parlak ve müthiş siyah, daha sonraki Empresyonist sanatçıların paletinden çıkar. Hatta P. Cézanne’ın ilk çalışmalarında siyah ve griler görülür ama Empresyonistlerle ilgilenmeye başladıktan sonra renkleri açılır ve saflaşırlar.

V. Van Gogh, kardeşi Theo’ya mektuplarından birinde “Aslında kesin, mutlak siyah yok. Ama beyaz gibi siyah da hemen hemen her rengin içinde var ve sonsuz gri çeşitleri oluşturuyor-hepsi de ton ve güç bakımından birbirinden değişik. Öyle ki, doğada bu ton ve koyuluklardan başka bir şey görmüyor insan gerçekte.” diye yazar. Ancak, P.A. Renoir, daha sonra “Tüm renklerin kraliçesinin siyah olduğunu keşfederek 40 yıl geçirdim” demiştir.
Ekspresyonist sanatçıların renkleri arasında son derece yoğunlaştırılmış koyu siyah bulunur. Fovizm’in kurucusu Henri Matisse de siyah severlerdendi. “Hangi rengi koyacağımı bilemediğimde siyahı koydum” diyordu. “Siyah bir güçtür”.
Modern sanatta ise tek başına ifade nedeni haline dönüşür. Süprematizm, 20. yüzyıl içinde öne atılmış en çarpıcı sanat akımlarından biridir. Bu görüşü ortaya atana kadar izlenimci ve kübist yapıtlar ortaya koyan Kazimir Malevitch, 1915 yılına gelindiğinde “Siyah Kare” isimli tablosuyla, sanat hakkındaki fikrini betimlemiştir. Bir görüşe göre “Resmi içeriksizleştirmeye çalışan Malevich, gerçekte varoluş sorunundan biri olan ‘hiç’liğe gönderme yapmıştır”. Çünkü, Rus mistik düşüncesi, dördüncü boyutu, ölümden ruhun gerçek dünyasına kaçışı sağlayan yeni bir bilinçlilik olarak görüyordu. Bu resimlerin temelinde bu tür düşünce yatıyordu.

Osmanlı minyatür sanatında önemli bir isim olan Mehmed Siyah Kalem, minyatür sanatını bambaşka bir boyutta ele almış önemli bir sanatçıdır. Geleneksel minyatürde perspektif ya da derinlik yoktur. Siyah Kalem’in yapıtlarında ise mekânsal hiçbir eleman kullanılmamıştır. Zamansız ve mekânız olan bu tasvirlerde şamanik figürler, şeytan ya da cin tasvirleri yer almaktadır. İnsan, hayvan ve gerçek üstü canlılar bir arada kullanılmıştır.

Daha önce de sosyal ve siyasal arenada renklerin dilinden söz etmiştik. Renklerin her biri bir ideoloji veya düşüncenin sembolü olmuştur. Siyah, anarşizmin ve satanizmin rengi olduğu kadar faşizmin de sembolü sayılmış ve Nazi haçı beyaz zemin üzerine siyah renk olarak resmedilmiştir. Siyah, çoğu zaman kötü olan şeylere atıfta bulunmak için de kullanılır. “Karaborsa”, çalıntı malları indirimli fiyatlarla satmayı tanımlayan böyle bir terimdir. Avrupa’da Orta Çağ’da milyonlarca ölümden sorumlu olan hıyarcıklı veba, “Kara Ölüm” veya “Kara Veba” olarak biliniyordu.
Modaya gelirsek, yeryüzündeki kadınların büyük kısmı küçük, siyah elbisenin yaratıcısı C. Chanel’e minnettardır sanırım. “Bir kadının sadece üç şeye ihtiyacı vardır; siyah bir elbise, siyah bir kazak ve kolunda sevdiği bir adam.” Chanel’in unutulmaz cümlesi olarak moda tarihine geçti.

Modanın ötesinde, siyah bazen mahkeme yargıçları ve uzun siyah cübbelerinde olduğu gibi bir otorite sembolü olarak giyilir. Birçok spor dalında hakemler de siyah ya da siyah-beyaz ya da siyah-sarı kombinasyonunu giyerler. Ayrıca, hemen hemen her dövüş sanatında siyah kuşak sahibi olmak, mümkün olan en üst düzeyde olmasa da üst düzeyde bir uzmanlık gösterir.
Siyah, dünya durdukça önemini koruyacak.