
Oturmakta olduğum ev satılığa çıkmıştı. Ev sahibi beni, anlaştığı emlakçıyla tanıştırdı. Anlattıklarına göre apar topar taşınmam gerekmiyordu. Alacak kişi ile anlaşırsam satış işleminden sonra da evimde oturmaya devam edebilirmişim. Bu işler belli olmazmış. Ben yine de kiralık ev aramaya başladım. Ev sahibinin emlakçısı bir ara bana, eğer taşınmam gerekirse ev bulmama yardımcı olabileceğini söyledi ama içinde bulunduğum durumun sorumlusu olmadığını bilsem de onun bana ev bulmasını istemedim. Bir yanımla, sanki emlakçı bana karşı merhamet duyuyormuş gibi hissediyordum ve bu histen rahatsız oluyordum. Kibrimin sesine uydum ve teklifini geri çevirdim; kimsenin merhametine ihtiyacım yoktu. Oysa sağlıklı düşünmüyordum. Zaten birkaç yıldır o evde kiracıydım ve bu olanların yadırganacak bir yanı yoktu. Olsun, ben yine de evimi başka emlakçılar aracılığıyla bulmak istedim.
Evin satılığa çıktığını öğrendiğim ve emlakçıyla tanıştığım günden sonra hayatımda yoğun bir dönem başladı. Sık sık ev görmeye gidiyordum, dışarıya çıkmadığım zamanlarda da ev sahibinin emlakçısı müşteri adaylarını getirip evi gösteriyordu. O günlerde evimi her zamankinden daha temiz ve derli toplu tutmaya özen gösterdim. Ne de olsa devamlı el âlemin ziyaretine maruz kalıyordum. Bu iş beni giderek yıpratmaya başladı. Derken zamanla sakinleşti ziyaretçi trafiği ve günün birinde tamamen durdu. Birkaç gün sükûnetin keyfini sürdüm. O günlerde evimi artık bir yuva değil, herhangi bir konut olarak görmeye başlamış olduğumu fark ettim. Yuva niteliği çoktan sönüp gitmiş olmalıydı. Bunun da iyi bir yanı vardı elbette, taşınırken olayı gereksiz yere dramatize etmeyecektim. Ben bunları düşünürken telefonum çaldı. Arayan ev sahibiydi, alıcı bulunmuş. Evi almak için bankasından konut kredisi alacakmış. Bu işlem birkaç hafta sürebilirmiş. Sonrası ise belli değilmiş. Belki kendisi yerleşebilirmiş, yani benim bir yandan evi boşaltmaya başlamamda yarar vardı.
Ne yapacağımı biliyordum. Evde çarşaftan perdeye, çamaşırdan yazlık/kışlık giysilere varana kadar yıkanabilir ne var ne yoksa her şeyi yıkayıp kurutacak ve tertemiz ya da zaten temizse yenilenmiş olarak paketleyecektim. Yeni bulacağım eve taşınır taşınmaz elektrik ve su tesisatlarının gözden geçirilmesi, kullanacağım elektrikli aletlerin bağlantılarının yapılması gerekecekti ve bu kimi zaman uzun sürebilirdi. İşi şansa bırakmak yerine hazır düzenimden yararlanacak ve sonraya iş bırakmayacaktım. Nevresimleri, pikeleri, çapta yer tutan diğer büyük parçaları getirip üçer beşer makineye attım ve yıkamaya başladım. Kurutmak da yer ve zaman aldığı için bu işi birkaç güne yaymayı tasarlamıştım. Telefonum da hiç durmuyordu. Sık sık emlakçılardan haber geliyordu. Arada makineyi çalıştırıp kendimi dışarıya atıyor, bir koşu gidip bulunan yeni evleri görüyordum. O günlerde bir telefon daha geldi. Arayan kişi kendini bankanın kredi eksperi ya da uzmanı olarak tanıttı, ya da belki ben yanlış anladım. Her neyse benden öğleden sonraya randevu istedi. Gelip evin krediye uygunluğunu inceleyecekmiş.
Dışarıda yağmur yağıyordu. O yüzden önceki gece, makineden son çıkarttığım giysileri evin içine yaymıştım. Kredi uzmanı aramadan biraz önce de makineye son parti çamaşırları atmış ve uzun programa ayarlamıştım; iç çamaşırlarımı her zaman uzun programda yıkardım. Hemen kalkıp evin her yanına yaydığım yıkanmış giysileri kontrol ettim. İçlerinden kurumuş olanları katlayıp kolilere yerleştirdim. Nemli olanları da daha çabuk kurusunlar diye daha geniş alana yayarak etrafa serpiştirdim. Nemli kalanlar çok fazla değildi zaten, kredi uzmanı gelene kadar onları da toplayıp kaldırabilirdim. Saçımı taradım ve boy aynasında kendimi inceledim. Üstüm başım, resmi bir konuğu ağırlamak için gayet uygundu. Nedense aklımda koyu renk takım elbiseli, elinde James Bond tipi evrak çantası ve tertemiz ayakkabılar içinde geleceği fikri oluşmuştu. Sanırım bir banka çalışanının, üstelik uzman biri olduğuna göre başka türlü giyinmiş olamayacağını zannetmiştim. Kendisini kapıda görünce yanıldığımı anladım. Boğazlı kazak ve kot pantolon giymişti. Yanında çantası vardı ama evrak çantası değil, heybeyi andıran tuhaf bir askılı çanta taşıyordu. Kapımı çalmadan önce binanın dış cephe incelemesini yapmış bile. İçeriye girdikten sonra tek tek evin tüm duvarlarını inceledi. Sonra birkaç fotoğraf çekti. Dikildiği yerde bir dosyayı kendine destek yapıp elindeki başka bir form üstünde not almaya çalışıyordu ki kendisini kanepeye buyur ettim. Sehpayı da yanına çekiştirerek rahatça çalışmasını sağladım.
O notlarını düzenlerken ben de çay demleyip sehpaya servis yaptım. Büyük olasılıkla bunu yapmam gerekmiyordu ama başka türlüsü ayıp olurmuş gibi geldi bana. Pek konuşkan birine benzemiyordu ama hiç belli olmazdı, belki benden birtakım bilgiler almak isteyebilirdi. Kendim de bir bardak çay alıp karşısındaki kanepeye oturdum ve sessizce çalışmasını izledim. Odada çamaşır makinesinin sesinden başka hiç ses yoktu. O da karşılıklı iki kanepeden de rahatça görülecek şekilde, tam karşımızda duruyordu zaten. Derken uzman yazma işlerini bitirdi ve çayından bir yudum alıp bana döndü. Gerçekten de sormak istediği bir iki ufak ayrıntı varmış. Dediğine göre her zaman böyle şanslı olamıyormuş, çünkü genelde teftiş ettiği evler boş oluyormuş. Kaç yıldır o evde oturduğum, civardaki inşaatlardan nasıl etkilendiğim, bitişiğimdeki inşaatın hafriyat aşamasında depreme benzer sarsıntılar hissedip hissetmediğim türde sorular sordu.
Her sorusunu tam bir dürüstlük içinde ve eksiksiz olarak anlattım. Benimle gayet resmi bir dille konuşmuştu ben de ona aynı resmiyetle yanıt verdim. Evin duvarlarını zaten kendisi görmüştü. İnşaatlardan da hiç etkilenmediğimi, asla o tür bir rahatsızlık hissetmediğimi anlattım. Ben evin durumunu anlatırken ara sıra çamaşır makinesine baktığını, daha doğrusu kaçamak bakışlar attığını fark ettim. “Ne diye bakıp duruyor, çamaşır yıkıyorum işte!” diye geçirdim içimden ama o kaçamak bakışlarına devam edince ben de meraka kapıldım ki bir de ne göreyim? Benim külotlardan fıstık yeşili olanı makinenin kapak camına yaslanmış, çamaşırlar döndükçe o da kendi etrafında dönüp duruyor! Makine sıkmaya hazırlanıyor olmalıydı çünkü arada bir durup dinleniyordu. O dinlenirken külot da hareketsiz olarak yerinde bekliyor, sonra tekrar merdaneye uyum sağlayıp dönmeye devam ediyordu. Adamı ilk kez göreli daha yarım saat bile olmamıştı. Siz’li biz’li konuşuyorduk. İki yabancının duracağı saygı sınırına uygun davranıyorduk. O kiloda sinir oldum, içimden yedi kat bela okudum ama değişen bir şey olmadı. O an çamaşır makinesini en başta ne diye oraya kurdurduğuma içerledim.
Kredi eksperi yine dönen külota bakarken benim bakışlarıma yakalandı sonunda. Anında başını öne eğip ayaklarına dikti gözlerini ama sormak istedikleri bir türlü bitmiyordu. Evin rutubet durumunu, pencerenin PVC çerçevelerindeki havalandırma kanallarını, evde doğalgaz havalandırma klapalarından bulunup bulunmadığını, derken konut kredisiyle ne alakası olabileceğini anlayamadığım, giderek tuhaflaşan sorularla devam etti teftiş işine. Arada bir yine de gözlerinin çamaşır makinesine kaymasına engel olamıyordu. Ben bu utanç verici durumdan nasıl kurtulacağımı düşünürken o bir yandan sohbeti, neredeyse hitap şekline varana kadar ilerletmeye durmuştu. Artık sohbet diyebiliyordum yaptığımıza çünkü sorgu ya da bilgilenmenin bir hayli ötesine geçmiştik. Şu zıkkım külot meselesini fark ettiğim anda koşup makineyi durdursaydım o ana kadar çoktan ışıklarını söndürmüş, kapağı açılabilir konuma gelmişti. Bunun için biraz geç kalmıştım. Makine ikinci sıkmaya geçti sonunda ve o uygunsuz görüntü devinimin hızıyla kaybolup gitti. Yüreğime su serpildi biraz da olsa. Nasılsa tekrar kapağa yapışacak hali yoktu. Bu şekilde resmiyetin namusu da korunmuş oldu. En azından benim açımdan olay bu şekilde görünüyordu.
Hava kararmaya yüz tutmuş, konuşkan olmadığını zannettiğim kredi uzmanının dili çözülmüş, servis arkadaşlarıyla yaptıkları sohbetlerden, Youtube’da izleyip pişirmeyi denediği etli kuru fasulye yemeğine kadar pek çok konuya değiniyor, kendini anlattıkça anlatıyordu. Adamın gitmeye niyeti yoktu anlaşılan. Kalkıp ışığı yaktım ve çayları tazeledim. Aslında itiraz edeceğini umarak tazeleyeceğimi daha en başında söyledim ama o hiç oralı olmadı. Dediğine göre iyi çay demliyormuşum. Bunu da kredi notlarına ekleyip eklemeyeceğini merak etmedim diyemem.
Uzun sözün kısası, o akşam köşedeki büfeden lahmacun ve ayran söyledik. Daha önceden tencereleri paketlemiştim. O nedenle yemek pişirmem söz konusu değildi. Fişini henüz çekmediğim buzdolabında yarısı bitmiş bir şişe beyaz şarap vardı. Kadehleri çoktan paketlemiştim, o nedenle ayranların üstüne şişeden şarap içtik. Kredi eksperi o gece bende yatıya kalmak istedi. Belki bana öyle gelmiş de olabilir. Ne ki resmiyet de bir yere kadar! Evin halini görüyorsun anlamında tavana kadar istiflenmiş kolileri gösterip bunun hiç de uygun bir fikir olmadığını ima ettim. Bunun üzerine müsaade isteyip kalktı ve gitti. O gittiğinde makine çoktan durmuştu. Hemen çamaşırları çıkartıp etrafa serdim.
Aslında hakkını yiyemem, oldukça çalışkan biri. Yeni evime taşınırken bana yardım etti. Elinden de her iş geliyor, çamaşır makinesini bile o kurdu. Ona söz verdim. Çamaşır yıkadığım günlerde kendisini arayıp haber veriyorum. O da iki eli kanda olsa şarap alıp evimi teftişe geliyor.