Saadet Teyze’yi 19 Nisan 2012 ‘de kaybettik. Annemin İKD (İlerici Kadınlar Derneği) yıllarından beri kırmızı çatkılı dostunu, Türkiye’deki feminist harekete katkısı büyük, mücadelesi cesur; yazar, devrimci, inşaat mühendisi, üretken, matrak kadın Saadet Arıkan’ı… Şişli Camii’nden kalkan cenaze renkli çiçeklerle donatılmış gördüğüm en coşkulu vedaydı. İsteği üzerine ön safları kadınlar tutmuştu ve tabutu kadın dostlarının elleri üzerinde taşındı…
Ölen kişiye son yolculuğunda ömrü boyunca yanında yer almış anasının, kızının, kadın dostlarının uzaktan bakmasını da, tanımadığı ama sevap adına koşarak ön saflara sıkışan erkeklerin helallik vermesini de ne aklım alır ne de gözyaşım. Ama Saadet’in çatkılıları dinlemez öyle izin mizin, adet falan; yürekleri nerdeyse oradadır onun kadınlarının…
Saadet Teyze 1989’da hayata geçen ”Mor İğne” kampanyasının fikir analarındandı.
80’lerin sonuna doğru Tünel’deki okulumdan Gayrettepe’deki evime otobüsle gidip geliyordum. Durağın tacizcisi boldu! Otobüste sıkıştıranlar, gösterenler, enseye üfleyenler, görüp de seyirci kalanlar, sesini çıkaramayanlar, korkanlar, ağlayanlar. Bir değil iki değil, öfkemiz gözümüzün bebeğinde ama bakıştan anlamayanlara sesimizi de çıkmıyor, çıkamıyor! Yaşıyoruz, kalabalıkta yer değiştirmeye çalışıyoruz sonra otobüsten kaçarak iniyoruz… Benim nesil anımsar ama konuşmakta hala zorlanır. Annem bir gün kocaman mor topuzlu çuvaldız boyutunda bir iğne verdi bana. İğnenin sloganı ‘‘Hiç acımadan batırın, tetanos yapmaz’’. Lacivert fitilli kadife ceketimin göğsüne yaka iğnesi gibi taktım ve söz verdim kendime, ‘çıkarıcam batırıcam olmadı bağrınıcam çağrınıcam’. İğnenin topuzu ile çok oynadım ama ne batırabildim ne de çığırabildim. İğne evden eve taşınmalarımızın birinde kayboldu. . Yıllar geçti üstünden ama bir ara hatırama düştü ve anneme dedim ki ‘‘Mor iğnenin topuzu caydırıcıydı belki ama bizim yaştakilerin batıracak cesareti hiç olmadı, keşke önce çığlık atmayı öğrenseydik” Bu bir eleştiriydi ancak feminist hareket dediğin de zaten öğrenilen ve yerinde saymayan bir devrim, bir devinim değil mi zaten? Öğrettiklerinden öğrendiğin bir süreç…
Geldik 1990 yılına. Saadet Teyze ”Kadınlar Boşanıyor” eylemi ile gündemdeydi bu defa. Flört etmeyi fahişelik” diye yaftalayan o dönemin devlet bakanı Cemil Çiçek’e tepkisini anlatan bir eylem… Kendi kaleminden aşağıdaki gibi açıklamıştı Saadet Teyze:
“Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, memleketin birinde kadınlar varmış. Bu kadınlar bir gün, ‘Flört fahişeliktir’ diye gazetelere demeç veren Cemil Çiçek adlı devlet bakanına çok kızmışlar. Bir sürü düdük almış, mor boyalarla süsleyip Beyoğlu’nda öttürmüşler. Kimin umuru? Hemen arkasından aynı Cemil Çiçek’in önderliğinde ‘Ailenin Güçlendirilmesi’ amaçlı kanun hükmünde bir kararname gündeme gelince, kadınların tepesi iyice atmış. Ailenin güçlendirilmesinin kadının güçsüzleştirilmesi anlamına geldiğini savunan yazılar yazmış, broşürler çıkarmış, sloganlar üretmişler. Ama bütün bunlar onları kesmemiş ve bir akşam, kalabalık bir toplantıda son kararı vermişler: ‘Biz evli kadınlar ‘Aile Araştırma Kurumu’nun kurulmasını ve Cemil Çiçek’i protesto etmek için kocalarımızdan boşanacağız.’
Birkaç gün sonra, evli 30 kadın, ellerinde boşanma dilekçeleri, Sultanahmet’te İstanbul Adliyesi’nin yolunu tutmuşlar. Bir basın toplantısıyla eylemlerinin gerekçesini kamuoyuna açıklamışlar:
‘Bizler, hoşlandığımız erkekle birlikte olabilmek için evlendik. Gerçi evlilik erkeğin egemenliğini resmen tanımak, onun yönetimi altına girmekti. Medeni Kanun da erkeğin üstünlüğünü güvence altına almıştı. Şimdi devlet, erkeğin çıkarını koruyan bütün yasalar yetmiyormuş gibi, milli değerler diyerek güçlü bir aile yaratmayı hedefliyor. Güçlü aile, erkeğin şimdikinden daha güçlü, kadının ise güçsüz olması mı demek? Yoksa kadın çocuk doğurmalıdır mantığıyla, istemediğimiz çocukları devlet eliyle doğurmaya zorlamak mı demek? Koca iznine bağlı kürtajın yeniden tümüyle yasaklanması mı demek? Boşanma hakkını hiç kullanamadığımızı görmemiz mi demek? Kocalara ve erkeklere karşı artık hakkımızı savunamayacağımız mı demek? Kadının çalışma saatlerinin kısıtlanmasıyla meslek yaşamımızın budanması mı demek? Biz tüm bunları, kadının köleliğini pekiştiren yasaları istemiyoruz. Bugünkü toplumsal koşul ve gelişmeler sonucu birlikteliğimizi yasal olarak sürdürme olanağı kalmamıştır. Bu nedenle boşanmayı talep ediyoruz.”
İlk başvurular hakimlerce reddedilmiş. Derken, 30 kadından birkaçının kocası, mahkemeye gelip eşini desteklemeye ikna olmuş ve bu çiftler boşanmayı başarmışlar.”
2011 yılına geldiğimizde ise Saadet Teyze Feminist Politika Dergisi’nin 12 . sayısında ‘Yalancının Mumu’ başlıklı yazısına yukarıdaki yazı ile giriş yaptı. ** Yeniden anımsamasının bir sebebi vardı. ‘Boşanma Eylemi’ ile ilgili Recep Tayyip Erdoğan’ın o dönem verdiği bir vaaz on bir yıl sonra 2011’de internete düşmüştü.
… “30 tane feminist kadın. Bunlar evliymiş daha önce… İstediği zaman istediği insandan çocuk doğurma hürriyetine sahip olmak istiyormuş. Onun için de ne yapmışlar, kocalarıyla anlaşarak boşanma davası açmışlar. Ee, o onun nikâhsız kocası olacak, o da istediğiyle istediği zaman işi bitirecek. Nereye götürülüyor bu toplum Allah aşkına? … Piçlerin yetiştirilmek istendiği bir toplum meydana getirilmek isteniyor.” …
Saadet Teyze ‘Sizi kişiye hakaretten Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerine dava edeceğim, Sayın Başbakan. O da yetmezse, sizi Allah’ın mahkemelerine havale edeceğim. Mumunuz ancak yatsıya kadar yanacak… ‘’diyerek yazısını sonlandırdı ve bir yıl sonra 17 Nisan 2012 yılında güneşli bir bahar günü ise zamansız ve çok erken bize veda etti. Eğer yaşasaydı geçtiğimiz on yılda kim bilir hangi eylemleri ile gündem yaratır, hangi davaların peşine düşer ve hangi sözler ile hak ve adalet arayışı içinde olurdu, kimlerin elinden tutardı, bilinmez.
Ama biliriz ki gökyüzünde süpürgesine binmiş neşe içinde daireler çizen cadıların arasında o da vardır. Ki o cadılar şimdiye kadar öldürülmüş, kaybedilmiş kadınlar ile gezerler gönlümüzde ve gökyüzünde. 8 Mart ‘Feminist Gece Yürüyüşü’nde onları görmek için mutlaka hep yukarı bakın ve süpürgeliler konvoyuna el sallayın!
** Yazının tamamına http://www.sosyalistfeministkolektif.org/wp-content/uploads/Feminist_Politika/fp_sayi_12.pdf 36. Sayfadan ulaşabilirsiniz.