Barış isteyen savaşa hayır diyen bizlerin işi ne kadar zor. İklim krizi ile dünya elimizden kayıyor ama hala savaş tamtamları susmak bilmiyor. Savaş karşıtı filmler oldukça fazladır ama ben sevdiğim bir yönetmenin filmlerinden bahsetmek istiyorum.
Tarafsız Bölge (2001) ve Güzel Bir Hayat Düşlerken (2010) Danis Tanovic’in bu filmleri savaşın acımasızlığını yüzümüze çarpıyor. Güzel Bir Hayat Düşlerken Yugoslavya’da etnik iç savaşın hemen öncesinde geçiyor. Tarafsız Bölge ise iç savaşın tam ortasında bir öykü anlatıyor.
Danis Tanovic, Bosna- Zenica’da 1969 yılında doğar. Saraybosna’da tiyatro eğitimi alırken, ‘Saraybosna Kuşatması’ nedeniyle eğitimi yarım kalır. Daha sonra Brüksel’e giderek eğitimini tamamlar. İlk filmi Tarafsız Bölge ile dikkatleri üzerine çeker. 2001’de Cannes Film Festivali’nde bu filminin ilk gösterimi yapılır ve film En İyi Senaryo Ödülü’nü alır. Ardından Oscar ve pek çok ödül gelir.
Tarafsız Bölge iç savaş sırasında sıra dışı bir hikâye anlatırken savaşın acımasızlığını ve anlamsızlığını o kadar güzel ortaya koyuyor ki savaş karşıtı filmlerin başarılı örneklerinden biri olarak nitelemeyi hak ediyor. Film hüzünlü bir Boşnak şarkısıyla açılıyor, Bosnalı askerler sis nedeniyle yollarını kaybediyor ve iki ateş arasında kalıyorlar. Tchiki ve Tsera saldırıdan sağ kalan Boşnak askeriyken Nino ise Bosnalı bir Sırp. Bu üç asker bir siperde sıkışıp kalırken diğerleri ölür. İngilizce bilen eğitimli biri olduğunu anladığımız Nino, savaşın eğitimli eğitimsiz herkesi etkilediğini gösteriyor. Askerlerden birisi kendini pimi çekilmiş bir el bombasının üzerinde bulurken, diğeri bir yandan arkadaşını ve kendini bu kıskaçtan kurtarma savaşı verirken diğer yandan da düşmanı ile ölüm kalım mücadelesi verir. Silah bir Boşnak askerin bir Sırp askerin eline geçer, silahı eline geçiren de diğerine istediklerini yaptırır.
Bu olaylar sırasında Barış Gücü’nün sorunu çözmede beceriksiz ve isteksiz tutumu, “Onların askerleri için kendi askerimi riske atamam” diyen ve duruma seyirci kalan BM albayı oldukça dikkat çekicidir. Medya ise askerlerin yaşamasından çok olayın sansasyonel yönüyle ilgilenir. Bu sıra dışı ve trajikomik öyküyü oldukça objektif ve kara mizah öğeleri katarak anlatıyor yönetmen. Anlatmaya çalıştığım bu durum Yugoslavya’nın yaşadıklarının ufak bir örneklemesi değil midir? Bu askerler savaşta değil de barış sırasında herhangi bir yerde karşılaşmış olsalar, ortak dostları ve ortak çevreleri konusunda bir sohbet yapabilecekken, savaşın göbeğinde düşman taraflar olarak birbirlerini boğazlamaya çalışıyorlar. Filmin sonu da anlatılan öykü gibi çok çarpıcıdır. Bombanın üstünde yatan yarı canlı askerin durumu gibi değil midir o günlerin Yugoslavya’sının durumu?
Güzel Bir Hayat Düşlerken’i yine ülkesi Bosna-Hersek’te çekmiş. Senaryosunu da kendisinin yazdığı bu filmi İvica Djikic’in bir romanından uyarlamış. Film, Tito’nun ölümünden sonra dağılma sürecine giren Yugoslavya’da iç savaşın hemen öncesinde geçer. Parçalanmış bir aile üzerinden Yugoslavya’nın yaşadıklarına metaforik gönderme yapar yönetmen. Ülkenin komünistlerce yönetildiği dönemde yurtdışına kaçmak zorunda kalan Boşnak Divko genç sevgiliyle ülkesine döner. Ayağının tozuyla ilk işi karısı ve oğlunu yaşadıkları baba evinden atmak olur. Bu davranışıyla acımasız ve çılgın bir adam izlenimi bırakır Divko. 20 yaşındaki oğul Martin ise anne ve babanın arasında kalır. Kurduğu telsiz düzeneği ile çok uzaklara özellikle Amerika’ya ulaşmak tek isteğidir. Divko oğluna kendisiyle kalabileceğini söyler ama onun derdi karısıyladır. Genç sevgili Azra ile oğul Martin zamanla yakınlaşırlar. Onların aşkı olanaksız gibi görünse de yaşam sürprizlerle doludur. Divko yirmi yıl görmediği oğlu Martin’i önceleri umursamazsa da filmin sonunda babalığını yapacak, oğluna ve Azra’ya yeni bir yaşam sunacaktır. Onun yeri ise yıllar boyu uzak kaldığı vatanıdır.
Yugoslavya’nın etnik farklılıklarını bir arada tutan komünist yönetim yıkıldığında, Hırvatlar ve Sırplar bağımsızlık için harekete geçerler. Yaşanan etnik savaş Yugoslavya’nın dağılmasına neden olur. Filmimiz bu sürecin öncesinde kaynayan Bosna-Hersek’te geçer. Film sert konuları hafif mizah yedirerek ve metaforik olarak anlatırken bizlere de “gitmek mi zor kalmak mı zor” diye sordurtuyor.
Oyunculuklara gelince, Yeraltı (Emir Kusturica, 1995) ve Koca Dünyada Kurtuluş Pusuda (Goran Paskaljevic, 2008) gibi filmlerle belleğimizde yer eden Miki Manojlavic acımasız ve çılgın Divko karakterini başarılı bir biçimde canlandırıyor. Divco’nun karısı Lucija’yı canlandıran Milo Furlan ile genç sevgili Azra rolünde Jelena Stupljanin oyunculukları ile göz dolduruyorlar.
Danis Tanovic, Tarafsız Bölge’nin ardından 2002 yılında 11 Eylül için yapılan ortak bir çalışmada Bosna-Hersek adlı bölümü çeker. 2005’te çektiği L’Enfer, 2009’da çektiği Triage ve çok beğendiğim belgeseli Bir Hurdacının Hayatı (2013) diğer filmleridir.
Ülkesinin o dönem gerçeklerini objektif bir biçimde perdeye taşıyan Güzel Bir Hayat Düşlerken’i, savaş karşıtı duruşuyla başarılı bir film olan Tarafsız Bölge’yi ve Bir Hurdacının Hayatı belgeselini izlemenizi öneriyorum.