FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

“Savaşmama hali değil barış. Gerginlik ve düşmanlığın geriletildiği bir ortam olmalıdır”[1]

“Savaşmama hali değil barış. Gerginlik ve düşmanlığın geriletildiği bir ortam olmalıdır”[1]

Sanatın savaşı kötüleme gücü vardır, sanatçının da barış tutkusu… Barıştan söz etmek istiyorum ancak savaştan söz etmeden bunu yapamıyorum. Hangisi daha rahatsız edici bilemiyorum; ikisinin bu kadar iç içe geçmiş olması mı, savaş olmadan barıştan söz etmenin kimsenin aklına gelmemesi mi?

Savaş yıkar, döker, öldürür. Geride bıraktığı enkazın estetik bir değeri olmaz. Barış, zarafettir, estetiktir, kültürdür. Sanat tarihi boyunca sanatçılar bu iki kavramı bazen tek başına bazen birlikte bazen bir olay nedeniyle resmettiler. Kuşkusuz en çarpıcı olanı ve savaş karşıtlığı ile barışın bir sembolü haline gelen “Guérnica”dır. Bu resmin gücü, Picasso’nun onun içine gömdüğü korkunç acıdır. Guérnica, savaşlardan ve siyasal kaostan etkilenerek yapılmış son başyapıt, Picasso’nun savaş ve ölüm yorumudur.


Guérnica, Pablo Picasso, 349,3 x 776,6 cm, 1937, Museo Reina Sofia, Madrid

Kullandığı basit ancak vurucu imgelerle karmaşık anlatımı hafifleten Picasso, sadece siyah, gri ve beyaz kullanarak bunaltıcı fakat çarpıcı bir kompozisyon ortaya koymuştur.

Yurttaşı Francisco Goya’nın ülkesinin sefalet ve yıkıma yol açan Napolyon işgaline tepkisi, 1810-1820 yılları arasında yaptığı ve ölümünden sonra Los Desastres de la guerra (Savaşın Felaketleri) başlığı altında yayınlanan 82 adet gravürden oluşan serisinde görülebilir. Goya bu seride savaşın sadece kanlı ve dramatik sonuçlarını göstermekle yetinmeyip, savaş esnasındaki acı sahneleri de betimler. En çarpıcı olanları; kılıçtan geçirilenler, kurşuna dizilenler, mızrakla öldürülenler, kenarlara fırlatılmış bebekler, ağaçta idam edilenler, yerde sürüklenenlerdir. Goya’nın savaşa bakışı “Parlak Bir Çalışma! Cesetlerle!” adındaki 39 no.lu resimde çarpıcı bir biçimde ortaya çıkar.

Savaşın Felaketleri Serisi 39, “Parlak Bir Çalışma! Cesetlerle!”, Francisco Goya,
15,4 x 20,6 cm, 1810-1820, Prado Müzesi, Madrid

Savaşın zalimliklerinin dökümü, izleyicinin duyarlılığına bir saldırı biçimindedir. Her resmin altındaki yazılı açıklayıcı ifadeler, resmin bıraktığı izlenime kışkırtıcı bir boyut katar. Resimlerin altındaki yazılar bakmanın güçlüğü ve yetersizliğini vurgular.  Sanki bir ses -belki de sanatçının sesi- izleyiciyi kızdırıp köşeye sıkıştırır: “Bu resme bakmaya dayanabilir misiniz?” Serideki her resimde izleyici biraz daha dehşete kapılır ve anlar -Savaş bir seyir malzemesi değildir-.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, Fransız ressam Henri Rousseau, 1870-1871 Fransa-Prusya Savaşı’nın şiddetine, toplumsal huzursuzluğa ve La Guerre’deki zorunlu askerliğe tepki göstererek yaptığı resimle savaşa karşı sert bir beyanda bulundu. Tuval 1894 Salonu’nda sergilendiğinde, katalogdaki şu sözler Rubens’in “Savaşın Felaketleri Alegorisi” adlı tablosunu hatırlatıyordu: “Savaş; korkunç bir şekilde geçip gidiyor, her tarafta umutsuzluk, gözyaşı ve yıkım bırakıyor.” Hayatının sonuna doğru Rousseau bir arkadaşına şunları söyledi: “Bir kral savaş ilan ettiğinde, anneler derhal protesto etmeli ve onu bunu yapmaktan alıkoymalıdır.”

Savaş, Henri Rousseau, 114 x 195 cm, 1894, Musee d’ Orsay, Paris

“Savaşın Felaketleri Alegorisi”nde Rubens’in amacı, tarihi bir olayı değil, karanlığın alegorisini, insanı yaralayan kötülükleri, acı ve kederi resmetmekti.

Savaşın Felaketleri Alegorisi, Peter Paul Rubens, 246 x 345 cm, 1637-38,
Palazzo Pitti, Floransa

Büyük bir hümanist olarak, mitolojiden aldığı figürlerle bu içeriği anlatan sanatçı, resmini arkadaşına yazdığı mektupta şöyle anlatır:

“Ana figür Janus, tapınağını terk eden savaş tanrısı Mars’tır. Mars, elinde kalkanı ve kanlı kılıcı ile insanları büyük bir felaketle tehdit ederek dışarı fırlıyor. Kendisini sevip okşayarak tutmaya çalışan Aşk Tanrısı Venüs’e ise pek önem vermiyor. Öte yandan ekinde bir meşale tutan Fury Alekto (Uranüs’ün kanından yaratılan öç tanrılarından biri) da Mars’ı ileri doğru çekiyor. Hemen yakınlarında savaşın ayrılmaz parçaları olan veba gibi öldürücü hastalıkları ve kıtlığı temsil eden canavarlar durmakta. Aynı anda, yerde sırtını dönmüş, elinde kırık udu ile uyumu temsil eden kadın figürü. Merhameti, sevgiyi yansıtan bir anne çocuğuyla birlikte orada… Tüm bunlarla birlikte, yerde yıkılmış, elinde aletleri ile bir mimar durmakta. Bununla anlatılmak istenen; barış zamanı kenti süslemek için yapılanların kötülüklerle nasıl yerle bir edildiğidir. Burada Mars’ın kitapları ve resimli kâğıdı ayakları altında tutmasıyla onun sanatı nasıl gördüğü anlatılmaktadır. Tabloda bağlarından çözülmüş okların yanında kenara itilmiş duran zeytin dalı ise barışı ifade etmekte.

Hemen yanında yer alan siyahlar içinde peçesi yırtılmış, mücevherleri ve süsleri çalınmış, felakete uğramış kadın figürü uzun yıllardır yağmalamadan, tecavüzlerden, felaketlerden kurtulamayan Avrupa’yı temsil etmektedir.”

Çocuklar ve anneler demişken Käthe Kollwitz’in 1924’te yayınlanan “Savaş” başlıklı serisinden de söz etmemiz gerekir.


Savaş Serisi, “Anneler”, Käthe Kollwitz, 39 x 48 cm, 1921-22, Tate Gallery, Londra

Bu resim, savaş kurbanlarının geride bıraktığı trajik akıbetin derinliği ve umutsuzluğunun bir kanıtıdır. Sanatçı, Birinci Dünya Savaşı’nın başında, Belçika Cephesi’ne gelişinden günler sonra oğlu Peter’ı kaybetti. Aynı adı taşıyan torunu daha sonra İkinci Dünya Savaşı’nda hizmette öldü. Kollwitz, çocuğun annesine yazdığı bir mektupta “Her şey, her şey yerle bir oluncaya kadar her savaşa yeni bir savaş karşılık gelir.” derken yenilenen acısını ortaya koyuyordu.

Benzer sayısız resim anlatabilirim burada, anlatırım ve canımızı biraz daha acıtırım. Onun yerine bir umut koyalım barış için. Picasso ile başladım, onunla bitireyim.

Güvercin, Pablo Picasso, 56,7 x 76 cm, 1949, Tate Gallery, Londra

Bu basit ama derin sanat eseri, Paris’teki Komünist Parti’nin düzenlediği Birinci Dünya Barış Kongresi için tasarlandığında barışı sembolize etme amacı yoktu. Ancak Fransız Komünist Partisi’nin etkili bir üyesi olan Louis Aragon (1897-1982), Picasso’nun taşbaskısını gördüğünde, bu ‘güvercin’i anında barış hareketinin sembolü olarak kabul etti ve “Güvercin” o zamandan sonra umudun ve birliğin ikonik sembolü haline geldi.

Renk ve konu seçimi, özellikle o zamanın küresel bağlamı göz önüne alındığında, derin bir sembolizm taşıyor. İkinci Dünya Savaşı dünyayı kargaşa içinde bırakmıştı. Barışın güçlü bir savunucusu olan Picasso, sanatı aracılığıyla silahsızlanma ve uzlaşma konusundaki tartışmalara katkıda bulunmaya çalıştı. Güvercin, mesajını iletmek için bu anlamda uygun bir seçim olmuştu. Sonraki birkaç yıl içinde Picasso, çeşitli tarzlarda sayısız güvercin üretti.

Picasso, zamanın sorunlarının çözümünde sanatın bir rol oynadığına inanıyordu ve bu sanat eseri de bu inancın bir örneğini oluşturuyor. Üstelik Picasso’nun barışa olan bağlılığı sanatıyla sınırlı değildi. “Barış Güvercini” de dahil olmak üzere pek çok eserini barış kuruluşlarına bağışladı ve onların çatışmayı önleme ve çözme çabalarına aktif olarak katkıda bulundu.

Barış kıymetlidir.

[1] Orhan Taylan – 30 Nisan 2016 tarihli Bianet gazetesinde yayınlanan söyleşisinden… Sonsuz ve kıymetli anısına…

Ayşe Didem Bayvas
Fethiye, 06.11.2023

Picture of Ayşe Didem Bayvas

Ayşe Didem Bayvas

Tüm Yazıları