FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

SEN  BANA İNANDIN ANNE

SEN  BANA İNANDIN ANNE

Morpheus, Neo’dan kırmızı hap ile mavi hap arasında bir seçim yapmasını ister;

“Mavi hapı alırsan… Hikaye biter. Yatağında uyanırsın ve inanmak istediğin şeye inanırsın. Kırmızı hapı alırsan… Harikalar Diyarı’nda kalırsın ve ben sana tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu gösteririm. Unutma, sana sunduğum tek şey gerçektir, daha fazlası değil.”*

Mavi hapı almak halinden memnun bir cehalet içinde kalmayı, kırmızı hapı almak ise potansiyel olarak rahatsız edici veya hayatı değiştiren bir gerçeği öğrenmeye istekli olmayı temsil eder. Şimdi size mavi hapı tercih eden çoğunluğa rağmen, kırmızı hapı tercih eden bir kadının hikayesinden bahsedeceğim. 

Çocuğunu, çocuğunun babasının cinsel istismarından korumaya çalışan bir anne…

Uyarı: Aşağıdaki röportaj çocuklukta yaşanmış cinsel istismarla ilgilidir. Bu tür yazıları okurken daha önce yaşamış olduğunuz olayı/olayları zihninizde tekrar yaşayabilirsiniz, korku ve kaygılarınız yüzeye çıkabilir. Böyle durumlarda okumayı bırakmak, ihtiyaç duyduğunuzda, gücünüzü topladığınızda tekrar okumaya dönmek isteyebilirsiniz.

Önce nasılsın diyerek başlamak istiyorum. Nasılsın bu sıralar?

4 yıl öncesine göre daha iyiyim. Üç çocuğumla tek başına ayakta kalmaya çalışıyorum. Bir yandan mahkemeler sürüyor. Çocukların her açıdan güvenliğini sağlamaya çalışıyorum. Kendi psikolojimi, çocuklarımın psikolojisini düzeltmeye çalışıyorum. Normalleşmemiz için çabalıyorum. Bazen çok kötü hissediyorum kendimi, sonra diyorum çocuklarım için ayağa kalkmam lazım. Bana bir şey olursa, çocuklarım çok kötü bir hayat yaşayacaklar. Kimse ellerinden tutmayacak. Benim elimden tutmadılar çünkü! 

 

Dört yıl önce neler oldu anlatır mısın? Neler yaşadınız?

En baştan başlayayım. Ben çok küçük yaşta annemi kaybettim. Babam alkolikti. Annem ölünce kardeşlerimle ortada kaldık. Babam para karşılığında bizleri farklı ailelere verdi. Bütün kötü koşullara rağmen üniversiteyi bitirdim. Eğitimimi yurtdışında tamamladım. Hırslı ve azimliydim. Yurtdışında master programlarına başvurdum. Kazandım. Okul parasını ödeyemeyip, kalacak yer bulamayınca eğitime devam edemedim. Okuldan sonra hiçbir desteğim olmayınca evlenmek zorunda kaldım. O adamla evlendim… 

Evliliğim boyunca çok sıkıntı yaşadım. Tanıdık biri aracılığıyla evlenmiştim. Aracı olanlar adamın sorunları olduğunu biliyorlarmış. Beni sahipsiz gördükleri için herhalde seçtiler. Oğullarını biriyle evlendirip, milletin de ağzını kapatmaktı dertleri. 

Evliliğim on sene devam etti. Üç çocuğum oldu. Sürekli aşağılandığım, küçümsendiğim bir ilişki. Şizofren muamelesi görüyordum. Sürekli “Sen hastasın, sen şizofrensin…” Özellikle eşim söylüyordu. Eşim demek istemiyorum o adama ama…

Hep karı kız peşindeydi.  Bana kuma getirmeye çalıştı, o nedenle de dolandırıldı. Çok kötü bir insan çıktı kısacası. Bendu bu sırada üç çocuğun bakımıyla uğraşıyordum, derdim onları sağlıklı büyütmekti. Dayanamadım artık, sonunda bu adamdan boşandım.  

Çocukları görmesine izin veriyordum. Boşanma haklarından çok daha fazla görüyordu çocukları. Ben babasız büyüdüm çocuklar babasız büyümesin, koca olamadı baba olsun düşüncesindeydim. 

Boşandıktan sonra evlerimizi ayırmıştık ama pandeminin hemen öncesi çocukların hepsi hastalanınca, evsahibim de beni evden çıkarmaya çalışınca onun yanyana ev tutma teklif kabul etmek zorunda kaldım. Pandemiyle benim kaygılarımda artmıştı, bana bir şey olursa çocuklar ne yapar?…

Bu dönemde oğlum Deniz ’de değişimler görmeye başladım. Huzursuz, agresif… Kilotunda böyle kaka lekeleri… Sürekli babasıyla yatmak istiyor. Babasından ayırmaya çalışınca geceleri altına kaçırmaya başladı. Babasından uzaklaşınca çok büyük şeyler kaybediyormuş gibi davranmaya başladı. Herhalde beş yaş sendromu dedim üzerinde çok durmadım. 

Bir süre sonra bu adam benimle birlikte olacaksın diyerek beni tehdit etmeye başladı. İstemiyordum. İkna edemeyince evi bu adamdan uzağa taşımaya karar verdim. O olay olduğu gün yeni evde bana yardıma gelmişti. Çocuk o gün yine onunla yatmıştı. Bir şey almak için odaya girdim. Çocuğa birşeyler yapmaya çalıştığını farkettim. Anlamlandıramadım ama tuhaflık olduğunu hissettim.  Bağırdım bir daha bu eve gelmeyeceksin dedim, çocuğu yanından aldım. Bir daha da onu eve almadım. 

O geceden sonra Deniz çok değişti. Kendi  kendine uyuma problemi kalmadı. Yataktan kalkıp, baba baba diye ağlamaları bitti. Altına kaçırmadı.  Hatta bir ara bana “anne beni kabuslarımdan kurtardığın için sana çok teşekkür ederim” dedi. Ne oldu ki şimdi? Ne oldu bu çocuğa, yakın zamana kadar kabuslar görüyordu, altına kaçırıyordu. Ama ben yine anlamlandıramıyorum. Bu olaydan iki hafta kadar sonra  uykudan önce çocuklara hikaye okurken Deniz bana sarıldı. Sonra kucağıma çıkıp, birşeyler yapmaya başladı… “Ne oldu oğlum, neden böyle yatıyorsun?” deyince; “ Ben seni çok sevdiğim için böyle yapıyorum anne. Babam da beni çok sevdiği için, biz babamla hep böyle yapıyoruz” dedi. Allah Allah dedim, tepkisiz kalmaya çalıştım. Sonra babasının ona neler yaptığını ayrıntılı bir şekilde anlattı. Şok geçirdim. İnanamadım. Soğukkanlı kalmaya çalıştım, tamam anneciğim dedim. Yatağına yatırdım, uyumasını bekledim. Hemen o gece ALO 183  Sosyal Destek Hattı’nı aradım. 

Gerçekten idrak edemedim. Ağlıyorum ama yok ya diyorum nasıl böyle bir şey olabilir? Anlayamıyorsunuz. Bilinciniz var ama bilinçsiz gibisiniz. Çocuğunuza inanıyorsunuz ama olana inanamıyorsunuz. Kafanızda bir yerlerde oturtamıyorsunuz. Bir tarafım hala boştur. Yıllar geçti ama… Kabullenmek için çok mücadele ettim.  Kendimle çok savaştım, doğru hareket edebilmek için.

Ertesi gün sosyal hizmetlere götürdüm çocuğu. Orada da aynı şeyleri anlattı. Sosyal hizmetler suç duyurusunda bulundu. 

Korktum. Şimdi bu adam nasıl tepki verecek şikayetime? Saklamaya çalıştım ama kısa sürede öğrendi. Durumu  aleyhime çevirmek için hemen savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. “Bana şantaj yapıyor, çocuklar üzerinden beni kullanmaya çalışıyor…” Velayet davası açmış. “Bana böyle bir suçlamada bulunan bir kadın çocuklarına bakamaz”diyerek…

Ben o dönem sürekli ağlıyorum. 24 saat ağlar mı insan? Ağlıyordum. O haldeyken polis eve geldi ifademi almak için beni  karakola götürdü. Ben suçlu duruma düştüm. İnanamadım. Çevreleri vardı… Yalancı şahitler buldular. Boşalttığımız evin duvarlarına yazılar yazdılar. Çocuklara şiddet uyguluyormuşum, öldürmekle tehdit ediyormuşum. Çocuklar bizi kurtarın diye yazılar yazmışlar. Bunları mahkemeye delil olarak sundular. Film resmen…

Bu süreçte yakın çevren ne yaptı? Destek gördün mü?

Yakın çevrem beni bir numaralı suçlu ilan etti. Sürekli kendimi sorgulamama sebep oldular. Abla dediğim bir kadın; “Senin yüzünden oldu. Sen o adamla aynı evde kalıp onunla yatmazsan, o da gider çocuğuna yapar!” dedi.

Çok ağladım. Benim yüzümden mi oldu? Ben onu eve almasa mıydım? Ben mi çocuğumu bu hale getirdim?… Araştırınca, psikologlarla konuşunca bu yapılan şeyin asla bir annenin ya da bir başkasının suçu olamayacağını, suçlunun bir kişi olduğunu, bir babanın ne olursa olsun çocuğuna bunu yapmaması gerektiğine ikna oldum.

Bu adamla evlenmeme sebep olan ablamı, olmayan annemin yerine koymuştum. Ben boşanma kararı verene kadar sürekli benim peşimdeydi. “Yuvayı kurtaralım, Mustafa’yı kazanalım. Bırak eğitimi, bırak işi…”. Beni hep böyle manipüle ederdi. Bu olaylardan sonra söylediklerini hiç unutmuyorum; “Mustafa’ya çok acırım çocuğuna bile yaklaşacak hale geldiyse …”  

Şunu da dedi; “Günahlarının bedelini ödüyorsun.” Eski kocayla bitişik eve taşındığım için  günah benimdi.

Yine böyle anaç başka bir kadın arkadaşım vardı. Bu olanlardan sonra benden uzaklaştı. Kocası; “O, çocuklarının babasına bile iftira atıyorsa, kimbilir bana ne iftiralar atar ” demiş. Karısının benimle görüşmesini engellemiş.

Hiç kimse desteklemedi. O dönem çocukları otobüslere almadıkları oluyordu. Taksiyle gitmeye çalışıyordum. Oturduğumuz yere takside gelmiyordu. Bir taksici abiyi ikna etmiştim. İhityacım olduğunda o zar zor geliyordu. Bütün her yere de üç küçük çocukla gittim.

Avukat bulamadım. Bulduğum avukat beni donandırdı. Param yok, param olsa bile iyi avukat tanımıyorum. Başka bir avukat buldum, o da hiçbir şeyle ilgilenmedi.

 

Sivil Toplum Kuruluşlarından yardım istedin mi?

Kimseye ulaşamadım zaten kendimde değildim ki. Aklımı yitirmemeye çalışıyorum, üç çocuğa bakıyorum, korona, davalar… Bugün düşününce nasıl üstesinden geldim  bilmiyorum.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Şirin Abla var. Tanır mısın bilmiyorum? Şirin Abla’ya ulaştım. Olaydan 15-20 gün sonra. O zamandan beri görüşürüz. Şirin Abla bana çok destek oldu. Neyi nasıl yapacağım konusunda o yönlendirdi. Adam sürekli beni manipüle ediyor, hata yapmamı bekliyor, tuzağa düşürmeye çalışıyor…

 

Fail diyeceğim artık. Fail ve çevresi ne tür manipülasyonlar ve baskılar yaptı?

Ben şikayetten hemen sonra uzaklaştırma kararı aldırdım. 6 ayda bir üç yıl boyunca. Adam her zaman kararını ihlal etti. Polisi aradım defalarca. Defalarca tutanak tutturdum. Hiçbir şey yapmadılar. Evin etrafında dolaşıp çocukları yalnız yakalamaya çalışıyordu, iletişim kurmak için. Çocuklar oynarken parkın yanına arabasıyla gelip gizli gizli bizi izliyordu.

Bir gün uzaklaştırmanın bittiğini sanmış, parkta yanımıza geldi. Defol git, çocuklarımı rahat bırak, diye bağırdım. Parktakilere dönüp; “Bakın, bakın ne yapıyor? Beni çocuklarımdan ayırıyor. Ben çocuklarımı çok seviyorum.” Bu kadın şöyle, bu kadın böyle…

Ben çocuğumu ifşa etmemek için bir şey diyemiyorum, adamı kovmaya çalışıyorum. İnsanlar bizi izliyor. Çocuklar ne olduğunu anlamıyor. Polis çağırdım. Polis geldi. Parktakilere, biriniz Allah rızası için, şahit olun dedim. Bir sürü insan vardı, kimse şahit olmadı. Bir tane kadın, neyse ben şahit olayım dedi. Öğretmenmiş.

Karakolda kocası kadını arayıp şahitlikten vazgeçirdi. Aslında kadını vazgeçiren kocasından önce polisti.  Polis içeriye aldı kadını. Ben kapıdan dinliyorum. “Bakın şahit olmak iyi bir şey değil. Savcı sizi çağıracak, savcıyla ifade vereceksiniz…” Polis kadını korkutup, ikna etti. Kulaklarımla duydum. Allah şahidimdir ki kulaklarımla duydum. Kadın dedi, şahit olmaktan vazgeçtim. Ve adamı kurtardılar. El birliğiyle kurtardılar. Eğer kadın orada şahit olsaydı zorlama hapsine girecekti. 

Kafayı yiyordum… Dedim nasıl bu nasıl bir sistem, polis adamı savunuyor. Polisler defalarca bu tarz şeyler yaptılar.  Çocukları tek başına dışarı çıkaramazdım. Parkta ağaçların arkasına gizlenip çocuklarla konuşmaya çalışırdı. Çok bilirim çocuğumun koşarak yanıma geldiğini.

 

Hukuki  süreçte resmi kurumlarda sorunlar yaşadınız mı?

Yaşadığımız en önemli sorun, suç duruyurusunda bulunduktan sonra savcının çocuğu çok geç dinlenmesi oldu. Savcı çocuğu iki ay sonra dinledi. Şikayetten sonraki iki ay benim içinde çocuklar içinde çok zor bir dönemdi. Kurumlara gidip gelmeler, babayla yaşanan tartışmalar, babanın açtığı velayet davası nedeniyle çocuğun kaygısı çok artmıştı. İki ay sonunda görüşme sırasında da çocuk kendini rahat ifade edemedi. 

Diğer önemli sorun çocuğun ÇİM’e yönlendirilmemesiydi, ifadesinin AGO’da alınmasıydı. Beş yaşında bir  çocuğun  ifadesi ÇİM’de alınmalıydı. İfadenin AGO’da alınması süreci aleyhimize çevirdi. 

Babanın açtığı velayet davasına karşılık, kişisel ilişkinin kaldırılması davası açtım. Babanın cocuklarla görüştürülmemesi gerekiyordu ama devlet görüşme hakkı tanıyordu. Adam  sürekli çocuklarla görüşmek istiyordu. Çocukların ifadelerini değiştirmek, süreci lehine çevirmek için. Psikolojik baskılar, icra yoluyla polis eşliğinde çocukları almaya çalışmalar… Bir dönem bizi Corona olmamız kurtardı. Ben pozitif çıkınca vermedim çocukları.

Ceza davasında süreç sağlıklı ilerlemediği için velayet davası yoluyla kendini aklamak için elinden geleni yaptı. Bir buçuk yıl sonrada istismar dosyasına savcı takipsizlik verdi. Bu karar benim çocukları babalarıyla görüştürmeme çabamıda sonuçsuz bıraktı. 

Aile mahkemesi babanın çocuklarla görüşmesi için kararlar aldı. Çocuğun istismarına dair sosyal hizmetlerin raporları ellerinde olduğu halde. Babayla görüşme kararının çıkması Deniz’de tramvaların tetiklenmesine neden oldu. Çocuğumun halini görünce çaresizce arayışlara girdim. Resmi kurumu bağlı bir oyun terapisti aradım. Belediyeye ait bir birimde terapiler başladı. 

İlerleyen seanslarda çocuk herşeyi anlattı. Seansların birinde de baygınlık geçirince, oyun terapisti ihbar yükümlülüğünden dolayı belediyenin avukatları aracılığı ile savcılığa suç duyurusunda bulundu. Savcı değişmişti. Yeni savcı cinsel istismar konusunda uzmandı. Böylece bizim için daha adil, yeni bir süreç başlamış oldu. 

Kısaca önceki savcının süreci sağlıksız işletmesi ve sonunda da  takipsizlik vermesi, bize karşı açılan davalarda karşı tarafın elini çok güçlendirdi. 4 yılımıza mal oldu. En önemlisi de çocuğum bu süreçte çok yıprandı. 4 yıl boyunca kurum kurum dolaşarak yaşadığı istismarı tekrar tekrar anlatmak zorunda kaldı.

AGO nedir?

Adli Görüşme Odası. Adliyede çocuğun üçlü kurul kararıyla raporunu istedi aile mahkemesi. Uzaklaştırma olmasına rağmen çocuklarla sarmaş dolaş görüştürdüler. Neden bunu yapıyorsunuz diye ağladım, yırttım kendimi. Biz, babayla çocuklar arasındaki ilişkiyi görmek istiyoruz dediler. Nasıl böyle bir şey yapabilirsiniz deyince, beni tehdit ettiler. Böyle tepki verirsiniz, raporunuza yansıyacak dediler ve yansıttılarda. 

Konuşma sırası bana gelince bütün gücümü toplayıp çocuklarımı savunmak için kendimi çok sıktım. Rapora; “Çok donuk ve soğukkanlıydı, o yüzden çocuklarıyla ilgili çıkarı var” yazmışlar. Halbuki ben oraya girene kadar ağlamıştım.

Bir seferde aile mahkemesi çocuklarla babayı ayda iki defa görüştürme kararı çıkardı. Bu görüşmeler sırasında çocukların kafasını karıştırmış. Normalde ben herşeyi  konuşmuyordum çocuklarla onları korumak için. Görüşmelerden sonra çocukların psikolojisi bozuldu. Oğlum Dağhan’da obsesiflik başladı. Okula uyum problemleri yaşadı. Tek başına oturuyordu sınıfta. Kimseyi yanına yaklaştırmıyor, kendisine dokunmasına izin vermiyordu. Biri dokununca çığlık çığlığa bağırıyordu. Tedavi gördü çocuk, ilaç kullandı. Bir gün ağlayarak “ Anne, tamam babam çok kötü biri ama ben onu çok seviyorum, ne yapacağım anne? Ben kötü biri miyim babamı sevdiğim için?” dedi. Çocuk iki arada bir derede kalmış görüşmeler sonucunda. 

İstismar davası açıldıktan sonra önemli bir karar daha aldın sen, yaşadığınız şehri değiştirdin. Bu kararı nasıl aldın ve bu karar hayatınızı nasıl etkiledi?

Adam sürekli çevremizde dolaşıyor çocukları ve beni rahatsız ediyordu. Çocuklarla iletişim kurmaya çalışıyordu. Yaşadığımız yerde çevremi benden uzaklaştırdı, beni yalnızlaştırdı. Birde o şehirde güçlü ilişkileri vardı. İstismar davası açılınca, adres gizliliği ile taşınmaya karar verdim. Çocuklarımın ve benim huzurlu ve güvenli bir hayata başlama vaktimizin geldigini düşünerek.  Çok zor bir karardı. Üç küçük çocukla… Maddi manevi ne kadar zorlandım anlatamam. Zaman geçtikçe çok doğru bir karar verdiğimi anlıyorum. Çocuklarım da bende yeni bir hayat yaşıyoruz, o adamın gölgesinden uzakta. Normalleşmeye  ve rutinler geliştirmeye çalışıyoruz. İyileşmeye calışıyoruz ailecek. Burada çocuklarım çok mutlu, sağlıklı. Onlara baktıkça şükrediyorum. Dört sene önceki halimiz geliyor aklıma nerden nereye diyorum…

 

Aile içi cinsel istismar haberleriyle sürekli karşılaşıyoruz. Çok yaygın olduğunu ve derin boyutları olduğunu hepimiz biliyoruz. Bazen bu sorunun direk muhatabı olduğumuz  halde ya da bir yakınımız bunu yaşadığı halde  neden çocuğa inanmıyor ve çocuğu desteklemiyoruz?

Benim istismarı anlattığım çok yakın bir akrabam var. Akrabalarımdan bir tek ona anlattım. “Ben bir babanın bunu yapacağına inanmıyorum” dedi. Abi dedim sen beni tanıyorsun, iftira atacak biriyim? Hayır sen iftira atmazsın. Eee?… “Ama ben o adamın onu yapacağına inanmıyorum”… 

Milletin bir de çocukları babalarıyla görüştürme derdi var. Aynı akrabam, görüşsün babalarıyla diyor. “Erkek çocuğunun babaya ihtiyacı var”… Toplum normalleştirme peşinde. En sevdiğimiz bile bunu yapıyor. Sevdiğim, güvendiğim insan bunu telkin edebiliyor. Bu konuda gerçekten çok bilinçli olmak lazım, annelerin bilinçlenmesi lazım. Kararlı olmalıyız.

Mahkeme kararı nedeniyle sağlık tedbirimiz var düzenli olarak psikoloğa gidiyoruz. Dağhan’ın babasıyla ilgili içinde çatışmalar yaşadığını söylediğimde psikoloğa, bana “Biyolojik olarak babası olduğu için onunla görüşmeyi engelleyemezsiniz” dedi. Biyolojik babası olabilir ama artık babası değil. Öyle bir baba olamaz dedim. “Ama çocuğu engelleyemezsin, görüşmek isteyebilir…” Anlayamıyorum insanları, bende mi sorun var insanlarda mı? Niye sürekli çocukları bu adamla görüştürmeye çalışıyorlar? Bu babalık ne ulvi bir şeymiş?… 

Okula gidiyorum, orada da müdür yardımcısı; “Çocuklarla babaları görüşebilir, o sonuçta babası…” Aynı yorum yaptı. Sizin bu yaptığınız yorum nereye gidiyor biliyor musunuz? Bile bile bu yorumu yapamazsınız. Delirdim. Bilinçli  olmasam… 

Toplum her şeyi örtme peşinde. Her şeyi… Demek ki kendileri yaşasa üstünü kapatacaklar. Babasıdır, görüşmeye devam etsin. Ben bunu yapmayacağım. Yaşadığım müddetçe bir dakika bile yanlarından ayrılmayacağım. Büyürler, kendi kararlarını verecek yaşa gelirler, o zaman ister  görüşsünler, ister görüşmesinler. 

Ben hayatımı adalet için, doğruluk için harcadım. Bildiğin, sürünmeyi seçtim. Otobüse binemeyip çocuklarımla param yokken taksi arayarak  sürünmeyi seçtim. Neler yaşadık o yollarda, küçücük çocuklarımla… Hiçbir işimi doğru düzgün yapamadım. Bunun için mi yaşadım; “Babası o, görecek!” İnsanlara biraz  vicdan lazım. Vicdansızlıktan bu bence.

Gözlemleyebildiğin kadarıyla istismarı görmezden gelmemenin, mücadele etmenin nasıl bir faydası oldu Deniz’e?

O kadar minnettar davranıyor ki Deniz, gözlerinden anlıyorum. “Anneciğim seni çok seviyorum, sen benim hayatımı kurtardın. İyi ki yanımdasın, iyi ki annemsin…” gibi cümleler kuruyor. O küçük kafasıyla benim onun için savaştığımın farkında. Beni kaybetmekten çok korkuyor. O kadar önemliydi ki onun yanında olmam. “Sen bana inandın anne” “Bana inandığın için teşekkür ederim” dediği de oldu. Çok sıkıntı yaşadı. Çok psikiyatriste, psikoloğa gitti. Ama ciddi bir yarası olduğunu düşünmüyorum. Gayet sağlıklı, akıllı, mutlu bir çocuk.

 

Ben böyle bir olay karşısında çocuğu korumanın bütün sorumluluğunun anneye verilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Normalde de çocuğun bakımı, eğitimi, sağlığı, geleceği ile ilgili bütün sorumluluğunun anneye verilmesini doğru bulmuyorum. Ama bizim toplumumuzda maalesef çocuklar, kimi zaman kendini bile koruyamayacak annelerin korumasına mahkum. Benim annemde olduğu gibi. 

Annelere ne söylemek istersin böyle bir şeyle karşılaştıkları durumda?

Bir ablam var, sürecimizi bilen, “Ben senin yaşadığını yaşasam, kesinlikle senin gibi davranamazdım, davranacak kimseyi de tanımıyorum” dedi. Anne yok, baba yok, akraba yok, varlık yok. Kimsesiz, üç küçük çocukla… Bu süreçte tamamen tek başınaydım. Sevdiğim insanlar, destek beklediğim insanlar beni yalnız bıraktı. Hiç tanımadığım insanlardan da destek gördüm. 

Eğer çocuğunuz size anlatırsa onu dinleyin. Bir çocuk bunu uyduramaz. Bilmiyorsanız da gidin uzmanlara, sosyal hizmet uzmanlarına, psikologlara danışın. Çocuğunuza inanın. Çocuğunuza inanmazsanız onu kaybedersin. İnanılmamak ayrı yara açıyor çocukta. İnanın ve onu destekleyin. 

Ne olabilir ki? En kötü, ne olabilir. Ölmezsiniz. O çocuğu kurtaracaksınız. Sen çocuğu kurtarmazsan istismar devam edecek. Belki de ilerde belki canına kıyacak çocuk. Durdurmazsanız, sonuç daha kötü olacak. Yol yakınken, çocuk size anlatmışken inanın ve pes etmeyin. Ben yapabildiysem siz de yapabilirsiniz.

Fail sizi manipüle etmek için her şeyi yapacak.  Vazgeçmeniz için toplumsal baskı yapacak. Çevre sizi ayıplayacak, sizi suçlayacak… Bunları duymayın. Ben inancımla da ayakta kaldım. Allah inancımla. Vicdanen rahat bir hayat yaşamaya odakladım. 

Gerçekten benim kadar zor koşullarda olan biri var mı bilmiyorum. Sürekli çocuklarımın geçimini sağlayabilir miyim endişesi içindeyim. Bu adam bizi bulur mu kaygısı taşıyorum. Tek başına çocuklarımı koruyabilecek miyim?… Tek başımayım. Bir Allah’ım var, bir de ben. Bir de Meliha gibi işte bir elin beş parmağını geçmeyecek insanlar…

Benim bu röportajı yapmaktaki amacım iki kere takipsizlik verilmiş bir dosyanın tekrar kamu davasına dönüşmesini sağlayabilmişsem, çocuklarımı bugüne kadar koruyabilmişsem, ; bu kadar imkansızlığa rağmen mücadeleye devam edebilmişsem siz de yapabilirsiniz demek için. Rahatınızı değil, çocuklarınızı düşünün… İki günlük dünya… Ne için geldik biz bu dünyaya? Doğru yaşamak için, dürüst yaşamak için, değil mi? 

Anlatıyorsa o çocuk… Umut olan çocuk. Anlatabilmeleri bile bir mucize. 

 

Dört yıldır neredeyse insanüstü bir mücadele verdin ve mücadelen devam ediyor. Bu gücü nasıl bulabildin? Seni motive eden neler oldu?

Beni motive eden yaptığım şeyin doğruluğuna inanmam oldu. Bir daha dünyaya gelsem,  yine aynısını yaparım. Çocuğumun arkasında dururum. Ben Allah’a inancı olan bir insanım. Herkes böyle düşünmek zorunda değil ama ben bunu Allah inancımla bağdaşlaştırıyorum. Ben Allah katında hicret ettiğime inanıyorum. Önceden peygamberler edermiş ya büyük bir kötülük karşısında. Bu da zamanımızın hicreti.  Bir kişi kötülük yaptı, bütün toplum kötü olanı destekledi. Beni baskılarla yıldırmaya yalnızlaştırmaya çalıştılar. Çocuklarımla beni bir bataklığa çekmeye çalıştılar. Girmedim o bataklığa. Zamanın hicretlerinin de böyle olduğunu düşünüyorum. Doğruluğun savaşıyla…

Şunu da düşündüm, daha farklı davransaydım, adamı affetseydim, çocukları görüştürmeye devam etseydim hiçbir şey olmamış gibi yapsaydım ne olurdu?… Ben yaşayamazdım. O zaman ben, ben olmazdım. 

Benim gibi davranan annelerin toplumda örnek oluşturacağını düşünüyorum. İlerde daha farklı çalışmalarda yapmak istiyorum. Çocuklarımın güvenlikleriyle ilgili sorunlar olmadığı zaman geldiğinde  çocukların cinsel istismarının bir daha yaşanmaması için elimden geleni yapmaya çalışacağım, mücadeleye devam edeceğim.

 

*Matrix

Not:İsimler gerçek değildir.



Picture of Meliha Yıldız

Meliha Yıldız

Tüm Yazıları