FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

SEN ONUN AYAĞININ TOZU OLAMAZSIN

SEN ONUN AYAĞININ TOZU OLAMAZSIN

Uzun yıllar önceydi. Bir Ankara’nın en güzide okullarından birinde çalışıyordum. Lise son sınıf öğrencisi Çiğdem beni çok severdi. Onu manevi kızım kabul etmiştim. Aklı başında onurlu bir gençti ve de en önemlisi kitap okumayı çok seviyordu ve ben ona kitap yetiştiremiyordum. 

 

Yine aynı sınıftan Okan isminde bir gence (kendi anlatımıyla) âşık olmuştu. Çiğdem varlıklı bir aileden geliyordu. Okan ise çok fakir bir ailenin bireyiydi.

Gençler aceleci davranarak sömestir tatilinde söz kesmek istediler. Erkek tarafı fakir olduğu için o zengin evde ezilmemek adına beni göndermek istedi. Önce karşı çıktığım halde manevi kızımın gözyaşlarına dayanamayarak isteğini kabul ettim.

Ailesinin hasta olduğunu gerekçe göstererek Okan’la ikimiz çiçek ve çikolatalarımızı alarak yola çıktık. Esasen Okan’ın babası, o çok küçük yaştayken zengin bir kadının peşine düşerek aileyi terk etmişti. Annesi de gerçek anlamda hastaydı. 

Çiğdem’le annesi bizi karşıladılar. Babasının çok acil (!) işi çıkmıştı. Niyetinin sıyırmak olduğunu anlamakta gecikmemiştim.

Okan’la ikimiz o villaya üç defa daha gittik ve üçüncü gidişimizde babadan kerhen de olsa onay aldık. Derken kendi aramızda söz yüzüğü taktık. Yönetmelik gereği bu durumu okuldan gizlemek gerekiyordu. Amacımız sadece adını koymaktı. 

Yaz tatilinde Okan Ankara’da yoktu. Çiğdem’in ve benim aramalarıma yanıt vermiyordu. Biz de fazla zorlamaya gerek yok düşüncesiyle bir daha peşine düşmedik.

Bir akşamüzeri Çiğdem’den ayrılıp evime giderken, kestirme yolu tercih ederek her zamanki güzergâhımı değiştirmiştim. Davul sesiyle irkildim. Baktım düğün salonunun önünde beyaz bir araba duruyor. Aracın önünde Pelin ve Okan isimleri yazılı. İnanamadım ve çiftlerin araçtan inmelerini bekledim. 

Okan damatlık giysisiyle araçtan inince ben farkında olmadan “olamazzzz” diye bağırmış olmalıyım ki başını kaldırıp bana baktı, yüzü bir anda kıpkırmızı oldu.

Hiçbir şey demeden evime gittim. 

Okan zengin bir ailenin kızıyla evlenmiş, hem kendisini hem de annesini sefaletten kurtarmıştı. Kayınpederinin tek çocuğu kızı olduğu için, Okan şirkette söz sahibi ikinci kişi olmuştu. Çiğdem’in yaralarını sarmak bana düştü elbette. Çoğu zaman bende kalır, gecenin ilerleyen saatine kadar ağlayarak uyurdu. 

 

O yıl kızım, tek seçeneği olan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandı. Acıyan yüreğini ders çalışarak sağaltmaya çalışıyordu. Hiç sene kaybetmeden Tıp Fakültesi’ni bitirince GATA Yanık Tedavi Merkezinde işe başladı. Burası askeri hastane olarak kurulmasına karşın sivil hastane konumuna gelmişti ve yanık tedavisi alanında tek kurumdu. Kızım son derece başarılı bir hekimdi.

Ankara’da havalar serinlemeye başlamış, Sonbahar mevsimine dönmüştü. Bir gece uyumaya çalışırken telefonum acı acı çaldı. Arayan Okan’ın annesiydi. Okan’ın sahibi olduğu şirkette yangın çıkmış ve çalışanların tamamı ileri derecede yanık nedeniyle hastaneye kaldırılmıştı. Benim yanlarında olmamı istiyordu. 

Yatağımdan çıktım ve aceleyle giyinerek taksi çağırdım. Gecenin bir vaktinde taksi bulmak bile bir şanstı.

GATA nın acil servis kapısından yanık tedavi merkezine giderken telefonum tekrar çaldı. Arayan Çiğdem’di. O da faciayı duymuştu ve nöbetçi olmadığı halde hastaneye gelecekti. 

“Annem, beni bekle… Beraber girelim. Sen olmasan ben o gücü kendimde bulamam. Dizlerimin bağı çözülür. Ne olur yanımda ol!” diyordu. 

Bahçeye çıktım ve beklemeye başladım. Yaklaşık 15 – 20 dakika sonra Çiğdem park yerine girdi. Aracını park etti, yanıma geldi. Sarıldık. Artık ağlamıyordu. Bu gerçekle yüzleşmesi gerektiğini biliyordu.

Koluma girdi ve asansörün gelmesini bile beklemeden servise çıktık. Annesi bize doğru koşar adımlarla geldi ve “oğlum kızından helallik isteyecek” dedi. Çiğdem’le birbirimize baka kaldık. 

 

Helallık!

Ağır bir ilaç kokusunun yükseldiği odaya girdiğimizde, duvar kenarında her tarafı sargılar içinde sadece gözlerini seçebileceğimiz bir erkek gördük.

Hasta, sargılı elini hafifçe kıpırdatarak yatağa yaklaşmamızı istedi. Önce Çiğdem arkasından ben, yaklaştık yatağa.

Çiğdem hastanın başına gelince sesini duymak için eğildi. Okan’dı bu sargılar içindeki insan. “Beni affet. Sana çok kötülük ettim. Çiğdem bir an irkildi. “Ben Okan… Beni tanımadın mı?” diye yineledi Okan.

Çiğdem, o mağrur başını kaldırarak şöyle bir silkindi, “Sen Okan değilsin. Sen onun ayağının tozu bile olamazsın!” dedi ve yürüdü gitti.

Züleyha Akın – 05 11 2024 

Picture of Züleyha Akın

Züleyha Akın

Tüm Yazıları