
SENDİKA SARISI
Ozan Aydın
İki adam üç saattir sohbet ediyorlardı. Önce çocukları, çocuklarının başarıları üzerine konuşmuşlar ardından siyaset ekonomi ve ortak tanıdıkların dedikodusu derken daldan dala atlamışlardı. Yaz tatilinde Çeşme’de buluşmak üzere tarihleri kararlaştırdıktan sonra sıkı bir futbol tartışması başlamıştı aralarında.
‘’Yahu siz kimi getirirseniz getirin sonuç değişmez. Kabul et artık bu başkanla şampiyon olamazsınız, olamıyorsunuz,’’ dedi birinci adam.
‘’Bizim sorunumuz başkan değil, çevresindekiler. Onu yanlış yönlendiriyorlar. Bence ekibini tamamen değiştirmeli.’’
‘’Değiştirse de sonuç aynı olur, sen merak etme.’’
‘’Göreceğiz… Devran dönsün hele bir, bak dilimden kurtulabiliyor musun?’’ dedi ikinci adam.
Birinci adam kahkaha attı.
‘’Geçen sene de aynısını söylüyordun.’’
‘’Azıcık dürüst olun ya. Hakeminden federasyona herkesi yanınıza almışsınız. Kayıran kayırana. Avrupa maçlarında döküldünüz resmen. Ne o torpiliniz mi yetmedi?’’
‘’Diyene bak. Sanki sizin takım şampiyonlar ligi şampiyonu oldu. Gittiniz dandik takıma elendiniz.’’
‘’Hiçbir şeye yanmam. Bu sene de senin diline düştüğüme yanarım,’’ dedi ikinci adam.
Kapı çalınca kimin geldiğine bakmak için ikisi de sustular.
‘’Efendim yemekler geldi’’ dedi içeri giren üçüncü adam.
‘’Gelsin gelsin, acıktık valla,’’ dedi ikinci adam.
‘’Bakalım methettiğin kadar lezzetli mi.’’
‘’Aslında gidip yerinde yemek lazım ya neyse, bir dahaki sefere.’’
Üçüncü adam çekine çekine genzini temizleyerek konuştu, ‘’Efendim basın mensupları bilgi almak istiyor, ne diyeyim?’’
İki adam önce saatlerine sonra da birbirlerine baktılar. Sanki aralarında sözsüz bir iletişim şekli vardı. Birinci adam saatin gösterdiği şeyden memnun olmadığını ağzını bükerek ve başını iki yana belli belirsiz sallayarak belirtti. İkinci adam da kaşlarını çatıp gözlerini kısarak ona katıldığını belirtti, bu arada alnını kırıştırmayı da ihmal etmedi.
‘’Beklesinler,’’ dedi birinci adam.
İkinci adam ‘’İşleri ne?’’ dedi birinci adamı destekleyerek.
‘’Onların keyfi için toplanmadık burada,’’ dedi birinci adam.
‘’Hiç,’’ diyerek birinci adamı onayladı ikinci adam.
Üçüncü adam bir an önce oradan kaçmak ister gibiydi. ‘’Peki,’’ dedikten sonra ortadan kayboldu.
Ardından garsonlar yemeklerle içeri girdiler. Birinci adam yemekleri beğenmişti. İkinci adam da birinci adamın yemekleri beğenmesini beğenmişti. Yemekler yenilip kahveler içildikten sonra birinci adam, yedek kulübesinde oyuna dahil olmayı bekleyen sekreterine başını salladı. İki adamla arasındaki beş adımlık mesafeyi koşarak kapatıp formunu ispatladıktan sonra, cebinden bir paket çıkardı sekreter.
‘’Efendim, çam sakızı çoban armağanı,’’ dedi birinci adam, sekreteri kendi adına hediyeyi ikinci adama uzatırken.
İkinci adam öyle güzel mahcup rolü yaptı ki, birinci adam etkilenmeden edemedi. Paketi özenle açıp içinden çıkan kalemi görünce gülmeye başladı ikinci adam.
‘’En sevdiğim marka, en sevdiğim renk,’’ dedi altın uçlu kalemi eline alarak. Halen gülüyordu.
‘’Bu kadar mutlu olacağını beklemiyordum,’’ dedi birinci adam. Biraz bozulmuş gibiydi.
‘’Şimdi nedenini anlarsın,’’ deyip ceketinin cebinden çıkardığı kendi hediyesini uzattı ikinci adam.
Kutuyu açıp da az önce verdiği hediyenin birebir aynısını karşısında görünce gülme sırası bu sefer birinci adama gelmişti.
‘’Bu kadar tesadüf olur,’’ dedi kahkahalarının arasından.
Üçüncü adam bu sefer kapıyı çalmadan içeri girerek ‘’Efendim,’’ dedi. Sesi beklediğinden sert çıkmıştı ama bunun için endişelenecek zaman değildi. ‘’Kahkahalarınız dışarıdan duyuluyor,’’ dedi kınayan bir ses tonuyla.
Birinci ve ikinci adam bir bukalemundan hızla renk değiştirerek ciddi görünümlerini yeniden kazandılar.
‘’O zaman,’’ dedi birinci adam.
‘’O zaman çıkıp şu açıklamayı yapalım,’’ dedi ikinci adam.
Üçüncü adam bu haber karşısında rahatlamıştı. Koşarak basın mensuplarına haber vermeye gitti.
On beş dakika sonra iki adam basın mensuplarının karşısındaydı. Birbirlerine mesafeli duruyorlardı. İkinci adam kürsüye yaklaştı. Önceden kararlaştırdıkları gibi, ilk sözü o alacaktı.
‘’Efendim bugün taraflar arasında uzlaşmaya varıldı mı? Masaya yumruğunuzu vurduğunuz, görüşmeyi terk ettiğiniz söyleniyor,’’ dedi genç bir gazeteci.
İkinci adam yok artık dercesine üçüncü adama göz ucuyla baktı. Biraz abartmamış mıydı? Üçüncü adam ne yapayım dercesine ellerini iki yana açtı. İkinci adam hızla kafasında olasılıkları tarttı. Yapacağı basın açıklamasından daha etkili olacaktı bu söylenti. Mahcup bir ifade takınarak soruyu duymazdan geldi. Böylelikle ağızdan ağıza anlatılarak çok daha büyük bir etki yaratacak, yayılacaktı, tecrübeyle sabitti. Konuşmasına başladı.
‘’Sendikamızın kıymetli üyeleri, kıymetli genel başkanlarım, kıymetli basın mensupları… öncelikle basın toplantımıza hoşgeldiniz. Biliyorsunuz toplu iş sözleşmemiz taleplerimizin kabul görmemesi sebebiyle aylardır neticelenmedi. Bilinmelidir ki süreç ne kadar uzarsa uzasın geri adım atmaya niyetimiz yok.’’
Söyleyeceklerinin etkisini arttırmak için önündeki bardaktan bir yudum su içerek konuşmasına ara verdi.
‘’Biliyorum genel bir sabırsızlık var. Ama amacımız hiçbir zaman sadece sözleşme yapmak olmadı. Kamuoyu şunu bilmelidir ki, işçi kardeşlerimin haklarını alamadığı bir sözleşmenin tarafı olmayacağız. Sadaka değil hakkımızı istiyoruz ve bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz.’’
İşçi temsilcilerinden destekleyici sesler yükseldi. Birkaç slogan atıldı. Flaşlar patladı. Birkaç işçi birinci adama sataştı, pek de hoş olmayan laflardı bunlar.
İkinci adam bir yudum daha su içerek anın tadını çıkardı. Yarınki gazete manşetleri gözünün önündeydi. İşçiler ise şimdiden bir kahraman gibi onu bağırlarına basmışlardı. Tebessüm etmemek için kendini zor tuttu. Her şey her zaman olduğu gibi yolunda gidiyordu. Tecrübe değerli bir takıysa onda koca bir maden vardı. Dile kolay, bu oyunu kırk yıldır oynuyordu.