
6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız depremin üzerinden 1 yıl geçti.
Bu sabah, depremde kaybettiğimiz canların yakınlarına mektup yazmak geçti içimden. Aklıma yıllar önce izlediğim “Er Ryan’ı Kurtarmak” filmi geldi. O filmin finalinde, savaşta öldürülen Ryan’ın ailesine yazdığı mektup vardı. “Hanımefendi size yazdığım bu mektup hiçbir şekilde acınızı hafifletmeyecektir. Ancak…” diye başlayan o mektup filme damgasını vurmuştu.
Bir sabah, herşeylerini kaybetmiş olarak uyanan insanların acılarını hafifletecek bir söylem olamaz diye düşünüyorum. Aradan 365 gün geçtiği halde en acil gereksinim olan barınma hakkı bile sağlanamışken, sessiz yürüyüş yapmak isteyen depremzedelerin engellenmesi acılarının üstüne acı kattı. Göçük altından canlarını çıkartabilmek için taşı, toprağı, betonu tırnaklarıyla kazıyanların o anlardaki umutlarını hissediyorum.
Dün geceden bu yana, Antakya’da, enkaz altında kalan sevgili kızı Eylem’i kurtarmak için geceli gündüzlü günlerce bir iş makinasının gelmesini bekleyen bir babanın çığlığını duyuyorum.
İnsan hakları aktivisti avukat Hatice Can’ın o sıcacık yüreğinin dondurucu soğukla nasıl başa çıkabildiğini düşünürken içim acıyor. Gençlik yıllarından beri elini tuttuğu Mithat Can’la birlikte ölüme gidişleri nasıl anlatılabilir…
Enkaz altındaki çocuğunu üşümesin diye sabaha kadar elinden tutan babanın acısını aklımdan çıkartamıyorum.
Ne yazık ki merkezi yönetimin 4 gün sonra gelmesi nedeniyle enkaz altında kalanlar, açlıktan, susuzluktan, havasızlıktan, soğuktan, yaralarına müdahale edilmediği için kan kaybından ve de yanarak öldüler. O güzel insanları deprem değil ihmalkârlık öldürdü.
Montaigne diyor ki; “Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir.” Geride kalanlar bir değil bin kez öldüklerini söylüyorlar. Doğduğu ve aidiyet duygusunu hissettiği toprakları terk etmeyenler çok sıkıntı çektiler hala da çekiyorlar. Antakya’nın yaz sıcağında içecek su bulamayanlar, yemek pişirmek ve diğer gereksinimleri için ne yapacaklarını bilemediler.
Kızılay yüksek fiyatla çadır sattığı için kendi olanaklarıyla kurdukları derme çatma çadırlarda sular altında kaldılar, elektrik sobasının çıkarttığı yangınlarla yüzleştiler. Hastaneler yıkıldığı için sağlık sorunlarını çözemediler. Yiyecek malzemeleri karaborsadan almak zorunda kaldılar. Hala da bu sıkıntıları yaşıyorlar.
Depremden sonra insanların canını yakan sorunlardan birisi de çocukların ve gençlerin kaybolmasıydı. Binlerce bebek ve çocuğun ne dirisine ne de ölüsüne ulaşılamadı. Bir genç göçük altından kendi çabasıyla çıkarttığı kız kardeşini ambulansla hastaneye gönderdiği halde kız kardeşinden hala haber alamadığını söylüyor.
Bölgedeki insanların barınma, ulaşım, eğitim, sağlık, adalet gibi temel sorunları var. Bunca zaman geçmesine rağmen hiçbir sorun çözülmedi.
Öyle bir depremdi ki
Ölen kurtuldu, kurtulan öldü.
Züleyha Akın – 06 02 2024