Bilirsiniz maddenin üç hali vardır; katı, sıvı ve gaz. İnsan duygusunun da üç hali vardır; sevgi, aşk, tutku.
Sevgi evrenseldir. Yani din, dil, ırk, cinsiyet ve buna benzer hiç bir kavramı tanımaz, bilemez. Mutlaka karşı cinse sevgi duymazsınız. İnsana, hayvana, çiçeğe, börtü böceğe, herhangi bir objeye, hatta bir düşünceye, bir erdeme karşı duyulan en güçlü duygudur sevgi. Diğer duygulardan ayıran özelliği ise karşılık beklenmemesidir. Siz seversiniz sadece, sevdiğinizden karşılık görmeseniz de, sizin sevginiz eksilmez, hevesle istekle sevmeye devam edersiniz. Nâzım’ın dediği gibi; “Siz Elma’yı seviyorsunuz diye Elma sizi sevmek zorunda değildir.” Sevgi bütünüyle fedakârlıktır. Sevdiğiniz kişiden veya başka bir canlıdan karşılık beklemezsiniz. Esasen sevgiyi var eden en önemli unsur budur. Sevgide ölçü olmaz. Hiç bir terazide ölçemezsiniz.
Aşk, kişinin bir bireye duyduğu güçlü bir duygudur. Aşkın zamanla, mekânla, cinsiyetle, yaşla ilintisi yoktur. Sevgiye göre daha yoğun yaşanır. Aşk, kıskançlıktır. Sevdiğini alabildiğine kıskanır. Aynı zamanda bencildir de. Sahiplilik duygusu ağır basar. Sevgiden farkı ise mutlaka karşılık beklemesidir. Karşılıksız aşk, âşık olduğu kişiyi bazen toprağa götürebilir. Aşk, sözcük anlamında köleliği çağrıştırır. Aşık olduğunuz kişi ya sizin köleniz ya da siz onun kölesi olursunuz, olmak zorunda kalırsınız. Sevgide acı olmaz ya da olursa çok az olur. Aşkta ise acı, hüzün ve hüsran kol kola gezer. Aşk acı çekmektir aslında. Sevgide uzaklığın önemi yoktur. Aşk özlemi sevmez. Uzaklık taraflara acı verir. Sevgide kavuşmak gibi bir zorunluluk yoktur. Oysa aşkta vardır. Aşkı çok daha yoğun duygularla yaşarsınız. Bedeninize giren virüs gibidir. Beden savunmaya geçer. Bu, yabancı olduğu olguya karşı korunma gereksinimi duyar. Bedeninizde kimyasal bir salgı başlar. Bu salgı en fazla üç buçuk veya dört yıl sürer -bu kişiye ve aşkın sizde edindiği yerle alakalıdır-. İnsanın duygularını, saksıdaki çiçeğe benzetirim. Çiçek gün ışığını görmezse, yeterince sulanmaz ve gereksinme duyduğu vitaminleri almazsa sararır ve yok olur. Geriye sadece toprak kalır. Siz de aşkı yeterince beslemezseniz zaman içinde bedeninizdeki kimyasal salgı yavaş yavaş azalır ve yok olur. Geriye zaman zaman yüreğinizde derinden hissettiğiniz bir acı kalır. Belki bir şarkıda, türküde, beraber gittiğiniz bir mekânda, âşık olduğunuz kişiyi anımsarsınız. Aşk, feodal bir yapı arz eder. Yeniliklere açık değil, kapalıdır. Tutucudur. Sahiplilik olayı ilişkiye zarar verir. O nedenle gelişimini önler.
Tutku, duygularımızın en yoğun yaşanan halidir. Takıntılı olup ileri derecede hastalık halidir. Aşırı derecede sahiplilik vardır. Karşılık göremezse şiddet uygular. Oysa sevgi, şiddet barındırmaz. Tutkuyu diğerlerinden ayırt eden en büyük özellik budur. Şiddet, kıskançlık krizleri, aşırı derecede bencillik ve sahip olma dürtüsü… O nedenle tutku sonrası hüsranla sonuçlanır. Tutkuyla bağlanmış kişi sevdiğini öldürürken “ya benimsin, ya da kara toprağın” der. Taraflara nefes aldırmaz. Özlem, kıskançlık gibi davranışlar had safhadadır.