“İnsanların seni en çok sevdikleri zaman, onların işine en çok yaradığın zamandır” demiş bir yazar. Kimdi anımsayamadım şimdi. Geçenlerde bir arkadaşım hatırlattı bu sözü. Doğrusunu söylemek gerekirse bilmiyordum, ilk kez duymuş oldum. Öğrendim. Düşünüyorum o günden beri. Fazla mı düşünüyorum onu da bilmem. Ama Femtrak’ımızın bu sayısına, “insanlar arasındaki sevgi” üzerine bir iki şey yazdım. Dağınık düşünceler. Paylaşayım dedim.
Ben kendimden yola çıkarak bakarım dünyaya. Gerçi dünyanın benim dünyamdan çok farklı olduğunu gördüm çeşitli vesilelerle ama… Hele de yalnız yaşamaya başladıktan sonra. Ertan yaşarken ben hayal dünyasında yaşıyor, herkesi “iyi”dir diye düşünüyormuşum. Sanırım etrafımda bir koruma halkası oluşturmuş. O halka kalkınca bir sendeledim önce. Ama şanslı bir insanım. Derdimi, sevincimi, korkularımı paylaşabileceğim dostlarım vardı hep, hala varlar sağolsunlar. Ben de dinlerim. İyi bir dinleyiciyimdir. Her zaman akıllıca olmasa da sorunlara çözüm bulmaya yönelik düşünürüm. Düşüncemi de söylerim, sakınmam.
İnsan ilişkilerine “çıkarlar” açısından bakmam ben. Karşımdaki insanın parasının olup olmamasının, beden özelliklerinin, cinsinin, cinsel seçiminin, renginin, inancının, rütbesinin ve hatta yaşının hiç ama hiç önemi yoktur. Seversem severim. Hani moda tabirle “elektrik” var ya, ilk bakışta gönlüm ısınırsa ne ala, yoksa ısınmam epey uzun sürebilir. Hele de burnu büyükse, çıkarcıysa, yağcıysa, sırnaşıksa, şımarıksa, para gözlüyse, dünyanın merkezinde görüyorsa kendini, ispiyoncuysa, dedikoducuysa… Irkçı ise, kendi gibi olmayanları aşağılıyor, eziyorsa… İşim olmaz onlarla.
İnsan sevmeli diye düşünmüşümdür hep. Biraz romantik belki ama dünyayı sevginin ve güzelliğin kurtaracağına da inanırım. Çünkü iyi insanlar, başkaları için güzel şeyler isteyen insanlar gerçekten sevebilir ancak. Sevdiğini kendi malı gibi gören, sevgiden öldüren, kıskanan sevgi sevgi midir?
Sevgi fedakarlık ister, emek ister, geçici değildir, ilk rüzgarda dağılıp gitmez, sadece iyi günde devam eden sevgi de sevgi değildir; sevgi zor günlerde sınanır.
İktidara, güç ve kudrete duyulan sevgi barışa değil şiddete götürür insanı. Sevgi affeder, sevgi özür diler, sevgi bağışlar, sevgi paylaşır, sevgi sevdiklerine kıyamaz, can yakmaz…
Babanem, “Kızım” derdi, “insan en çok sevdiğini hırpalar”. Anlamazdım neden öyle dediğini.. Çerkezdi. Anlatırdı. Çocuklarını onlar uyuduktan sonra nasıl okşadığını, öptüğünü, onlara nasıl disiplinli davrandığını ve hatta bazen dövdüğünü. Ama canından da çok sevdiğini eklerdi arkasından. Bize, torunlarına öyle yapmadı ama yine de bir Çerkez terbiyesiyle davrandı. Onun yanında ilk gençliğimi yaşadım, en büyük torun olarak, beni sevdiğini bilir, bana güvenmesinden, kızarken bile sesinin titremesinden anlardım bunu.
Sevgi dediğimizde aklımıza hep kalp geliyor ama insan galiba kalbinden çok beyniyle seviyor. Beyinsiz sevgiyi ne yapayım ben? Bir on yıl kadar önce aramızdan ayrılan arkadaşım Dr. Serol Teber, gençlerle yaptığı konuşmada söylemişti bunu. “Vücudun en aptal organıdır kalp, durduğunda alırsın eline bir şaplak, başlar atmaya yine, ama beyin öyle mi?”…
Ben sevgisiz insandan çok korkarım. Bir sevdiğimi kaybedeceğim diye daha da çok korkarım. Aslında aklıma Mevlana’nın bir sözü geliyor. Tam anımsayamıyorum ama, “daha çok sevmenin, daha çok sevilmenin yolunu bulmaya çalışın; sakın ola ki, sevgiyi yok edecek, dağıtacak, darılacak, küsecek bahaneler yaratmayın. Sevginin değerini bilin.” Böyle bir şeydi içerik olarak. Çok da beğenmiştim bu öğütü. Tutmaya da çalışıyorum. Sevgi kolay kazanılmıyor, kolay da kaybedilmemeli diye düşünüyorum. Ama sevgi de örselenebiliyor, o yumuşacık kabuğu çizilip berelenebiliyor, ölmüyor ama yara alıyor.
Zamansız bir paylaşım oldu galiba… Dünyada bu kadar dert varken bir sevgi mi eksikti demeyin sakın. Benden gitsin bu düşünceler sevgisiz dünyaya. Bir tutam sevgi yağar belki bir çorak toprağa. Minicik bir filiz baş verir… Kimbilir belki sevgi yeşerir.