
Bugün 24 Aralık
Aralık ayını sevmem. Geçmişe doğru yolculuklara çıktığım, gecelerinde ter içinde uyandığım, sabahlarında bugün yataktan hiç kalkmadan yatsam diye düşündüğüm; üzerlerinde özlem kokan boşluklarla dolu fotoğraflar arasında kaybolduğum bir ay.
6 Aralık Ertan’ın ameliyattan tekerlekli sandalyeye mahkum olarak çıktığı başlangıç ve bir yıl sonra 24 Aralık ise onu kaybettiğim son. 30 yıldır yaşadığım bu ülkede, herkesin ailesiyle buluştuğu, perdelerin arasından sarı sıcak ışıkların sızdığı, sevgi dolu seslerin sokaklara taştığı bir kutsal gün 24 Aralık.
Hristiyanların en kutsal günü olan Noel’de bir hastane odasında kapattı gözlerini Ertan.
Onu bakır bir küp içinde toprağa teslim ettim. Sevdiğimi derin, kara bir çukurun içine kendi ellerimle bırakırken, koskoca Ertan nasıl sığdı bu küpün içine diye düşündüm. 56 yıllık bir yaşam, koca bir yürek, sayılamayacak kadar çok anı, güzellikler, ayrılıklar, tüm yaşadıklarımız… Hepsi bir avuç kül oldu.

Yüreğim, aşkım, sevgim, tüm heyecanlarım, bedenimin ve beynimin yarısı o bakır küpün içinde şimdi… Dün ziyaret ettim mezarını. Başındaki meşe palamutundaki son yapraklar dökülmüş, palamutlar çoktan bir sincapın yuvasında kışlık erzak. Temizledim üstünü. Kışın da renkli kalan bir çiçek diktim. Keşke öteki dünyaya inansaydım dedim kendi kendime. Nasıl olsa orada buluşacağız der huzur bulurdum. Giden gelmiyor, sen de gittiğinde toprağa suya karışıyorsun. Geride kalan için sadece bir avuntu, yazılan, çizilen, mezarlık topraklarına dikilen.
Onu çok özlüyorum. Bazen ince bir sızı gibi, bazen dayanılmaz bir sancı yürekte…
İstanbul’a dönmek istedi hep, başaramadık. Türkiye’ye gidemediğimiz yasaklı yıllarda sık sık su kenarlarına giderdik. Hollanda’ya deniz görmek için, İstanbul’u koklamak için giderdik. Yunanistan’a kaç kez gitmişliğimiz vardır. Ege rüzgarının bedenimizde dolaşması, o yumuşak sıcak esinti… Anacıklarımızın kokusunu doldururdu ciğerlerimize.
İnsan nefes aldığı her anın değerini bilmeli. Bu kadar yıl sonra bunu öğrendim işte.
Şimdi Ertan yok. Milenyuma birlikte giremedik. Bu yıl onsuz geçen 21. yıl. Bazı arkadaşlarımın „bu kadar yıldır hala mı diye sormuşluğu vardır bana. Evet bu kadar yıl sonra hala.
Ertan, bedenimin, aklımın yarısı; bazı gecelerimde alnımda sıcak bir nefes, bazen parmaklarımın arasından akıp gidiveren… Ama hep sıcak, sıcacık…
Sıcak külleri kaldı geriye… Zaman zaman kızıl korlara dönen.
Güzel uyu Ertancığım.
Not: Çok özel bir duygumu paylaştım bu kez okurla. Ama bu köşenin (Bakır Küp) adını veren de yaşam kesidi de bu işte.