Karanlık salonda kapı ve pencereden yansıyan kırmızı ışığa eşlik eden gerilimli bir müzikle sahne yavaş yavaş aydınlanırken spotların ilk aydınlattığı bir duvar saatidir.
Saat 10.00’dur. Dekor, küçük bir meyhanedir. 3-5 tahta masa, sandalyeler ve olmazsa olmaz beyaz örtüler. Hafiften duyulan İstanbul şarkıları eşliğinde meyhane sahibi Mösyö Lambo sahneye girer. Masalara çeki düzen verir, özenlidir, sanki özel bir gecedir. Gerçekten öyledir. Halim Şefik (Güzelson) “lütfen içmeden geliniz” notuyla her birine özel davetiyeler gönderdiği şair-yazar-eleştirmen edebiyatçı dostlarını bu meyhaneye davet etmiştir.
Önce telaş içinde Nurullah Ataç gelir. Soğuk, göz gözü görmez sisli-puslu havadan şikayet eder. Mösyö Lambo içkisini verir. Sohbetleri Orhan Veli’nin gelişiyle kesilir. Orhan Veli bir-iki gün önce Ankara’dan gelmiştir. Ankara’da belediyenin açtığı bir çukura düştüğü için başının çok ağrıdığını söyler. Dışarıdaki havadan -Nurullah Ataç’ın söylediği aynı sözcüklerle- şikayet ederek oturur, otursa da yerinde duramaz, Nurullah Ataç’a da takılmaktan geri durmaz. Tatlı tatlı atışmaları, -birbirlerine ve Halim Şefik’in davetinin sebeb-i hikmetine olan ilgileri, Suat Derviş’in gelmesiyle bölünür.
Suat Derviş davetli değildir. Yurt dışına gitmeden önce, çok sevdiği bu uğrak meyhanesine şans eseri şöyle bir uğramıştır, bara geçer. Bir sonra gelen Melih Cevdet’tir. Her gelen dışardaki havayı -benzer replikle- vurgular. Mösyö Lambo meze servisine başlar, sohbet artar, Suat Derviş masaya davet edilir, masalar birleştirilir. Seyirciyi içine alan, onlarla aynı meyhanede, aynı masada yer alıyormuş gibi hissettiren çok özel bir gece başlar. Kendi adıma konuşayım, ben böyle hissettim. Az ya da çok, şöyle ya da böyle hayatlarını bildiğim veya sadece kimi eserleriyle tanıdığım edebiyat dünyamızın bu değerli simaları ete kemiğe büründü. Onlarla aynı zaman diliminde, aynı mekanda buluştum. Birbirleriyle nasıl ilgililer, nasıl eleştiriyorlar, nasıl değerlendiriyorlar tanık oldum. Şiirler okudular, seslerinden mısralar duydum. Hele ki, Nurullah Ataç’ın sesinden Orhan Veli’nin ondört yaşında annesine yazdığı ilk şiirini duymak benim için bir ilkti, harikaydı. Sonra internette ara ki bulasın, bu-la-ma-dım.
Sonra aramıza Sait Faik katıldı, epey bir sonra Halim Şefik. Orhan Veli de, Sait Faik de gelirken Oktay Rıfat’ı görmüş gibiydiler, ancak Oktay Rıfat* gelmedi. O da gelse ne iyi olur diye, düşündüler sanıyorum. Bu kadardık. Nurullah, Orhan, Suat, Melih, Sait, Halim Şefik, Mösyö Lambo, bir de ben. Bir kadın olarak Suat Derviş’in rastlantısal gelişinden en mutlu olan bendim her halde. Ben öyle sırf erkek, hatta sırf kadın buluşmalarından -iki üç dost hadi neyse- hiç hazzetmem. Suat Derviş ile ortama kadın enerjisi girdi. Hatta biri demez mi, ben sizi erkek sanıyordum. Yok artık! Nüktedanlığı tuttu herhalde. Ben de gecenin ve içkinin etkisiyle zaman zaman ağdalı kelimeler kullanıyorum galiba, kusuruma bakmayın. Kelime değil SÖZCÜK! diye, altını çize çize düzeltmemiş miydi Nurullah Ataç biraz önce? Nasıl unuttum.
(Nüktedan = esprili (o da yabancı kökenli değil mi.) = şakacı. Ne diyelim şimdi?!!)
Neler mi konuşuldu? Meteliksiz olduğumuzdan, sağlık ve kimi aile dertlerinden ülkemiz hakkında kaygılardan, yapmayı düşündüklerimizden. Mösyö Lambo’nun kaybolan veresiye defterinden- ki çok değerliydi hepimiz için. Kimi zaman hesabı oraya çizdikleriyle, yazdıklarıyla öderdi sanatçılar. Kaç sanatçının el yazısı, desenleri vardı o defterde.Tipik bir meyhane sohbetiydi işte. Birbirimizle atışıyor, birbirimize sataşıyor, küçük dedikodular yapıyorduk. Nahit Hanım Orhan Veli’yi neden destekliyordu? ‘Sere Serpe’ şiirini kime yazmıştı Orhan? Halim Şefik bu daveti neden vermişti? Bu konuda tahminler yürütülürken, benim kulağıma Ahmet Kaya’nın sesinden “bu bir kılıç balığının öyküsüdür” çalınıyordu. Ancak her şeyin üstünde olan, bizi birbirimize bağlayan şiir, edebiyat ve sanattı. Ezberimizde olan mısraları okuyorduk, en çok da Orhan Veli’nin şiirlerini… hatta bir ara Orhan Veli Quantitatif şiirini okumuştu;
“ Güzel kadınları severim
İşçi kadınları da severim
Güzel işçi kadınları
Daha çok severim.”
Suat Derviş cevabı hemen yapıştırdı. “Farketmedim zannetmeyin Orhan Bey, her ne kadar erkek bir şiir olsa da, en azından sınıf meselesi var.”
Söyledim, bir daha söylüyorum. Çok güzel bir geceydi. Beni de aralarına alıp, bu güzel geceye katılmamı sağlayan altı edebiyatçımıza ve meyhane sahibi Mösyö Lambo’ya müteşekkirim. Semaver Kumpanya Çevre Tiyatrosu’nu var eden Işıl Kasapoğlu’na, bu oyunu yazan Hakan Tabakan’a, yöneten Volkan M. Sarıöz’e, Müziklerini üstlenen Fırat İkisivri’ye, Semaver Kumpanya’yı turnede misafir eden Baba Sahne’ye, Baba Sahne’yi özlediğimiz tiyatro mekanına dönüştürenlere, Şevket Çoruh’a… yani beni bıraksanız tüm dünyaya teşekkür edesim var.
O kadar keyif aldım ki anlatamam -ancak bu kadar anlatabildim-. Kendimi tutamayıp ayağa kalkıp alkışladım. Bütün salon ayakta alkışladı, alkışlar bitmek bilmedi.
Her ne kadar ismini Halim Şefik’in soyadından almış olsa da, bu güzel oyunun çok güzel sürprizli bir sonu var ve benim bunu açık etmeye niyetim yok. Hem bu sürprizli sonu, hem de bu şairleri – edebiyatçıları canlandıran, gerçekten canlandıran oyuncuların performansını görmek için mutlaka gidin! Kaçırmayın!
1 Kasım 1991 Milliyet Sanat Dergisi
Nurullah Ataç >>> Ahmet Kaynak Melih Cevdet >>> Mertcan Ertürk
Orhan Veli >>> Metin Alpargun Sait Faik >>> Mehmet Konu
Suat Derviş >>> Selen Şenay Halim Şefik >>> Muhammet Türkoğlu
Mösyö Lambo >>> Onur Şenol
*(Oyuna gelmeyen Oktay Rıfat’ı, Orhan Veli’nin ‘Oktay’a Mektuplar’ şiiriyle analım.)
OKTAY’a MEKTUPLAR
Kış, kıyamet…
Macar Lokantası’nda yazıyorum
İlk mektubumu.
Oktay’cığım
Bu gece sana
Bütün sarhoşların selâmı var.
10.12.37 Ankara saat: 21
Şu anda dışarda yağmur yağıyor
Ve bulutlar geçiyor aynadan
Ve bugünlerde Melih’le ben
Aynı kızı seviyoruz.
12.12.37 Ankara saat: 12.30
Bir aydan beri iş arıyorum, meteliksiz.
Ne üstte var ne başta.
Onu sevmeseydim
Belki de beklemezdim
İnsanlar için öleceğim günü.
6.1.38 Ankara saat: 10
Varlık Dergisi’nin 15 Ocak 1938 sayısında yayımlanmıştır.