FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

ŞUBAT DEYİNCE AKLIMA…

ŞUBAT DEYİNCE AKLIMA…

Birnur Akan

…. bastı bacak bir ay gelir

                                   dört yılda bir 29 oldum diye böbürlenir,

Babacığımın bize öğrettiği şarkılardan biri “bücür Şubat”. İşte bu bücür ayın aklıma düşürdükleri; 

Bu yazıya başladığım Ocak ayında ülkemde öğrenciler karnelerini aldılar. Benim çocukluk ve gençliğimde o karne Şubat gelmeden alınmazdı. Sömestr tatilinin diğer adı Şubat tatiliydi. 

Öyle dağa, köye tatile gidemeyen bir memur ailesi olduğumuzdan ilkokul çağlarımda bu aratatil bana çok anlamsız gelirdi. Bir kere hava soğuktu, sokağa çıkamaz ya da çıkar çıkmaz eve girerdim. Kar yağmış ve bembeyaz tutmuşsa, biraz daha sokakta kalır, sonra kıpkırmızı burun ve eldivene rağmen donmuş ellerle eve dönerdim.  Ananem bana kar helvası yapar, beni oyalamaya yüzümü güldürmeye çalışırdı. „Bak, ne güzel tatildesin dinlen“, derdi. O yaşta çocuk dinlenmenin anlamını bilmez ki, bir enerji topu olarak oradan oraya koşturur, sonra küt! uykuya düşerdik. İlkokul çağındaki çocukların teneffüse çıkışlarını gözünüzün önüne getirin. Kafese kapatılmış kaplan yavrusu gibiydim. Evde anane de olsa, kardeşleriniz ablalarınız da olsa, arkadaşsız nasıl geçerdi bütün gün, hem de on beş gün. Arkadaşsız günlerde ilk haftasonunun bile anlamı olmazdı… İkinci hafta sonuna doğru yavaş yavaş okul zillerinin  sesini duyar ve  ev ödevlerimi yapmaya başlardım.  Hele elişi ödevim varsa ne yapacağımı bilemez kendimi ve evdekileri bunaltırdım. Ah! o en yakın arkadaşım yanımda olsa, birlikte ne güzel yapardık. Ancak en yakın arkadaş komşunuz değilse eğer böyle bir şansınız yoktu. Ne sizi ona götürecek araba, ne de telefon vardı benim çocukluğumda… İkinci hafta sonu okula gidecek olmanın heyecanı sarardı her yanımı… kalemleri açar güzelce kutuya yerleştirir, kitapları ve defterleri elden geçirir, kimilerini tekrar kaplar, kaplatır çantaya yerleştirirdim. Önlük ve yaka için “-Anne önlüğüm nerde? ütüledin mi? Yakam nerede, örtmen yakalar kolalanacak dedi.”  diye diye annemin sabrını sınardım.  Elişi ödevini okula nasıl götüreceğime bir türlü karar veremez,  ya yağmur yağarsa diye,  heyecanımın yanısıra dertler büyütür dururdum.

Ortaokul, özellikle lisede şubat tatilim oldukça renklenirdi. Şanslıydım, bir mahallede oturuyorduk. Her yaşta farklı arkadaş grupları vardı, her grubun da kendine has ıslığı.  Ailem arkadaşlarımı tanıyor ve bana güveniyordu. Geleneksel Şubat etkinliklerimiz vardı. Kızlı erkekli grubumuzla Ankara’nın meşhur kebapçısında iskender yemek… bir kez sinemaya gitmek… bir de tiyatroya ya da konsere gitmek, param yeterse her ikisine de. Bunlar için bayram harçlıklarımı biriktiriyor, okul harçlıklarımdan artırdıklarımı ekliyor, yetmezse tatlı dille babamdan ek harçlık istiyordum. Evlerde de toplanırdık, hatta parti veren zengin arkadaşlarımız da vardı. Hem eğleniyor, hem kültürel etkinliklerle gelişiyor, hem de insanları daha iyi tanıyordum. Bu yıllarda Şubat tatili gerçekten kendimi tatil moduna almaktı. Derslerim iyiydi, şimdi eğlenmek ve dinlenmek hakkımdı. İnsanın arkadaşları, hele yakın arkadaşlarının olması kadar güzel bir şey yoktu.

Üniversiteye başladığım yıl, Şubat tatilim biraz hüzünlüydü. Kurslar nedeniyle yazdan gitmeye başladığım Güzel Sanatlar Akademisi‘nde ne güzel arkadaşlar, arkadaşlıklar edinmiştik. İzmir’de olan aileme gitmem gerektiğinden, bu tatil, o müthiş okulumdan ve arkadaşlarımdan kısa süreli bir ayrılık demekti. Akademiyle hayatıma İstanbul, ailem nedeniyle İzmir girmişti. Ve ben Şubatın yarısının kış, yarısının bahar olduğunu böyle öğrenmiştim. İstanbul’da güneş yüzünü göstermişse ve siz de yüzünüzü güneşe göstermişseniz ısıtıyordu. Günler uzamaya başlamıştı. Ege bölgesi otlara bürünmüştü, dağları kekik kokuları sarmaya başlamıştı, enginarlar tazecikti. Yıllar sonra oldukça dertli bir dönemimde, ananem hala hayattayken, bir şubat ayında köye, aileme sığınmıştım. Ananem taze sarmısaklı körpe enginar dolmaları yapmıştı, annem kuzine sobada içinde pancar yapraklarının yer aldığı gözleme pişiriyordu. Yanında haşlanmış otlar, sık sık yüzünü gösteren güneş, temiz, mis gibi bir hava, dalga sesi tüm dertlerimi alıp götürmüştü. Orada, babamın memleketinde nergisler zemheriyle birlikte başlıyor kokusu şubata kadar geliyordu. Şimdilerde festivali yapılıyor, 22-23 Ocak gibi. Datça’da Badem Festivali Şubat başında yapılıyor. Baharın müjdecisi bademler Datça’da o kadar çok ve o kadar güzeller ki! Ve sadece orada değil, bir çok yerde tek tük  olsalar da hep çiçek açıyorlar, kimi zaman don yiyeceğini bile bile inatla açıyorlar. 

 

                                   …aman dostlar siz bu ayın bücürlüğüne bakmayın,

                                     kış bitiyor zannedip de, sobaları sık sık yakmayın.

 

Evet, işte böyle! Baharın müjdecisi şubatın ardından mart gelir ve ne getireceği belli olmaz. 

Benim o müthiş güzel, kendimi bulduğum ‘70-‘71 öğretim yılında, yani Akademi’deki ilk yılımda, direncimizle, acılarımızla, kahkahalarımızla ulaştığımız o güzelim Şubat ayının üzerine… tatil bitip okuluma kavuştuğum o güzel günlerin üzerine 12 Mart’ın gelmesi gibi.

Picture of Birnur Akan

Birnur Akan

Tüm Yazıları