İstanbul, 3.12.2024
Sevgili Tijen
İnanılır gibi değil ama şu an İstanbul’dayız. Sonbahar başı gelmek ve Olimpos’a denize de gitmek istiyorduk ama biliyorsun Norbert’e solunum yollarındaki yetersizlikten dolayı uçuş yasağı konuldu. Yasak kalkar kalkmaz İstanbul’da bulduk kendimizi. Bu yıl ikimiz de ölümden döndük.
Hastanede, yaşamanın mutluluğu
Yaşama dört elle sarılmak
Dokuz ameliyat ve on bir hafta hastaneden sonra tanıdıklarım bana savaşçı olduğumu söylüyorlar. En kötü zamanlarımda bile güler yüzlü ve dirençli olmamı övüyorlar. Hastanedeyken de her attığım küçük adımda doktorlar, hemşireler kutluyorlardı beni. Savaşcı mıyım dersin? Ben hiç de savaşçı olmak istemiyorum, savaşa da karşıyım ama işte belki direnme gücüm var, çünkü yaşamı çok ama çok seviyorum.
Genco da gitti
Ama savaşçı arkadaşım Genco Erkal bu kez savaşı kaybetti. Hep sahnede ölmeyi istediğini söylerdi ama insan nasıl öleceğini ısmarlayamıyor. Ne kadar üzüldüğümü anlatmam zor, sonuçta kırk yıllık bir dostluk söz konusu. Haziran’da İstanbul’dan ayrılırken İstanbul Hava Limanı’nda her zamanki gibi vedalaşmıştık. Ağustos’ta tekrar İstanbul’a geleceğimi söylediğimde çok üzüldü, sanırım bir daha görüşemeyeceğimizi düşünüyordu. Haklıymış, ne ben Ağustos’ta gelebildim ne de o Ağustos’u yaşayabildi. Geriye kalan hüzün… İşin en kötüsü bugün Genco kadar inanabileceğimiz güvenebileceğimiz, düşünce biçimine ve tiyatro aşkına büyük saygı duyabileceğimiz hiçbir tiyatrocu yok. Bu açıdan Genco’nun gidişi sadece ona yakın olanlar için değil, herkes için çok büyük bir kayıp. Genco ile birlikte bir dönem kapandı.
Yetim kalmak
Şimdi sana bu hüzünlü satırları yazarken annesini yeni kaybeden arkadaşım Berin Uyar’ı düşünüyorum. Berin son yıllarda çok uzun bir ömrü olan annesini yaşama bağlamak için neler yaptı! Öte yandan annesiyle ilgili paylaştığı videolarla bizleri demansla farklı bir açıdan tanıştırdı. Umarım çektiği bu video kesitlerini değerlendirerek annesi ile ilgili güzel bir belgesel hazırlar. Bence bizler yaşamı nasıl görüyorsak öyle. Berin de sevgi dolu, sımsıcak yüreğiyle bu kadar zor bir hastalığın bile üstesinden geldi. Şimdi o da benim gibi yetim kaldı. Ama bunun da üstesinden gelecek.
Kapanma ve kapatılma
Bana gelince geçen mektubumda anlattığım gibi Köln’de güzel bir sonbahar geçirdim. Hastaneden kurtulmanın mutluluğunu yaşıyordum şimdi .
Köln’deki son günlerimizde tıpkı eski günlerde olduğu gibi bir okuma akşamı düzenledik. Politikacı arkadaşım Lale Akgün, feminist akımdaki son eğilimler üstünde yaptığı araştırmayı anlattı, anlattıkları başörtüsü konusunu yine gündeme getirdi. Lale tıpkı benim gibi başörtüsünün köktendinci bir anlayışın sonucu olarak kadını ikinci plana iten ve kadın erkek eşitliğine hak tanımayan köktendinci bir anlayışın sonucu olduğu görüşünde. Başörtülü Kızların İsyanı (Der Aufstand der Kopftuchmaedchen) adlı kapsamlı bir araştırma kitabı var. Konuşması çok iyi ve etkileyiciydi. Ama bizden sonraki kuşak başörtüsünün bireysel bir seçim olduğunu düşündüğü için onun görüşüne karşı çıktı. Tartışma Alman arkadaşlarımızın hiç de alışık olmadıkları kadar canlı ve heyecanlıydı. Acaba bizden sonraki kuşaklarda politik görüş ikinci plana mı itiliyor? Ya başörtüsü simgesini kadını kullanan politik araç olduğunu görmeyi reddediyorlar ya da öznel ve bireysel olanla (başörtüsü bireyin seçimi düşüncesi) politik olanı (kadın din adına kullanılıyor düşüncesini) birbirlerinden kesin sınırlarla ayırmayı başarıyorlar. Anlamakta zorlandığım farklı bir duruş. Ama diyaloğa açıksak farklı görüşleri de kabul etmek zorundayız. Aslında tartışmalar bizdeki Kemalistler ile liberaller arasındaki bitip tükenmek bilmeyen tartışmalara ne çok benziyor.
Yaşam sevgisi
Şimdi İstanbul’daki evimde bir yandan kahvemi yudumluyor bir yandan da 2024 yılının bize getirdikleri ve götürdükleri üzerine düşünüyorum. Dışarda şakır şakır yağmur yağıyor, komşu kedimiz Güzel de pencereye dayanmış beni gözlüyor. Bu yılın neredeyse dört ayını İstanbul’da geçirmem, bahçemin, evimin tadını çıkartmam Norbert’in hastalığını düşünecek olursam mucize gibi, bunun için şükran duyuyorum. Benim ölümden dönmem, Nobert’i de son dakika kurtarmam yaşadıklarımızın doruk noktasıydı. Bu süreçte sevdiklerimin ve arkadaşlarımın değerine büsbütün vardım. Kim bilir belki de farkındalığım da artmıştır, sonuçta yaşadığımız sürece her deneyim bizlere bir şeyler öğretmiyor mu?
Etkinlikler
Bu yıl çocuk tacizi gibi güç bir konuyu gündeme getirdiğim Hatırlayamadıklarımız romanıyla ilgili İstanbul, Köln ve Hamburg’da çeşitli etkinliklere katıldım. Özellikle Hamburg beni davet eden sevgili araştırmacı yazar arkadaşım Necla Kelek’in sayesinde çok verimli geçti, bir süre sonra sanırım tekrar gideceğim. Bu süreçte hayatta kalanlardan Meliha Yıldız’la tanışmam ve psikolog Gökhan Çınar’la birlikte yaptığımız açık oturum da benim için çok değerliydi. Gökhan Çınar’a yaptıkları işlerden dolayı büyük saygı duyuyorum, medyatik olması gündeme getirdiği kadına karşı şiddet vb. sorunların geniş çevrelerce duyulmasını sağlıyor, bu açıdan bir çok kimsenin düşündüğü gibi olumsuz bir şey değil.. Meliha ise çok şey yaşamış bir aktivist. En güzeli de çocuk tacizi konusunu gündeme getiren Canavar oyunu bağlamındaki tartışmalarımızdı, bu tür çalışmaların hem sürmesini hem de daha geniş bir çevreye duyurulmasını isterdim.
Bu arada iyi haber: Gergedan Oyunu kitabımın yeni baskısı çıktı Okuryazar yayınevinde. Bu kitap çok baskı yaptı, çok dile çevrildi ama ilk kez Mustafa Delioğlu’nun resimleriyle ve bu kadar güzel bir baskıyla çıktı. Çocukken bu kitabı okumuş olan yayın yönetmeni Çağla Ağırgöl’ün de bu kitaba katkısı büyüktü. Umarım Gergedan Oyunu çocuk ve yetişkin okuyucusunu bulur.
Çağla Ağırgöl ile birlikte
Unutmadan Hayal Satıcısı hala sahnede. Oyunun açık biçimi güncelleştirme fırsatını tanıyor oyuncuya. Berna Laçin de belli ki bunun çok tadını çıkartıyor. Ben beş kere gittim oyuna, her seferinde daha farklıydı. Bu sefer oyundaki çok ince esprilerin yok olduğunu düşündüm biraz üzülerek ama bu da oyuncunun seçimi. Ayrıca Berna’nın izleyiciyle kurduğu iletişim müthiş. Ama oyunun özü, ataerkilliği içselleştirmiş kadınların, kendilerini nasıl bir çıkmazda bulduklarını anlatan feminist bakışı tabii ki özellikle koruyor. Sonuçta Berna ile aynı dünya görüşünü paylaşıyoruz.
Yolculuklar
Nisanda Norbert’le Fethiye’ye gittik, Çalış’ta deniz kulesi gibi her penceresinden deniz görülen bir yerde kaldık. Yıllarca birlikte projeler yaptığımız Fethiye’yi farklı bir açıdan yaşamak da hem güzel hem de hüzünlüydü. Günün en güzel anları deniz kenarında yaptığımız sabah kahvaltılarıydı.
Haziran’da genç arkadaşlarımla Venedik Bienali’ne gitmeyi öyle istemiştim ki, ama bütün yaz boğuştuğum hastalık tam da o günlerde vurdu beni. İyileştikten sonra Sonbahar’da Frankfurt’a gittim, kardeşimle buluştuk, muhteşem operalar gördük. Günümüzde Almanya’da sahneleme açısından opera tiyatroyu kat kat aşmış durumda. Ben de bütün yaz hastanede kaldıktan sonra böyle şeyleri ne kadar özlemişim.
Arkadaşlarımla yaptığımız küçük Hollanda yolculuğu da çok güzeldi. Sevdiğim insanlarla birlikte olmak, bu sevimli küçük kentin tadını çıkartmak da bana verilmiş özel bir armağan gibiydi.
Etkilendiklerim
Tijencim her yıl olduğu gibi bu yıl da bir sürü kitap okudum, tiyatro oyunu ve film gördüm, mektubumun sonuna beni en çok etkileyenleri ekliyorum:
Tiyatro oyunları : Canavar: Tabu çocuk tacizi konusunu ilk kez cesurca sahneye taşıdığı için… Metin ve sahneleme açısından bir özelliği olmasa da bizleri düşünmeye ve tartışmaya yönlendiriyor.
Sevgi Soysal Yaşamakta İsrar Ediyor: Boğaziçi ekibinin sahnelediği bu oyun önemli bir yazarı genç kuşaklara çarpıcı bir biçimde tanıtıyor. Dinamik, renkli, yaşam dolu bir sahneleme olmuş.
Opera: Frankfurt Operası’nda izlediğim ve yazdığım Aida. Konuyu bugüne taşıyan çok farklı bir yorumdu.
Kitap: Can Dündar’ın Almanya’da yeni çıkan Cumhuriyetin 100.yılı ile ilgili kitabını okurken çok sarsıldım. Çünkü sadece yakın geçmişimizi değil benim, bizim darbelerle sarsılan yaşamımızı da anlatıyor. Yer yer ağlayarak yer yer gülerek ve yer yer de boğazım tıkanarak okudum. Bu kitapta her şeye rağmen umudun olması da beni çok etkiledi. Bazı kitaplar vardır ki ne anlatırsa anlatsın içinde bir ışık barındırır bu da öyle.
Arada bir izlediğim dizileri eklemiyorum, pek kayda değer bir şey yoktu. Ama Bahar, Sandık Kokusu gibi dizilerde kadınların etkin duruşlarıyla göze çarptıklarını görüyorum. Kadın kurban değil artık, kendi yaşamını kendi belirlemeye çalışıyor, bunun için savaşıyor. Bu da bana göre önemli bir gelişim.
2024 yılını kaparken 2025 için ikimize de sağlıklı ve renkli bir yeni yıl diliyorum.
Zehra