
Gökyüzü, 3 Nisan 2025
Ataerkilliğin sivri dişlerine karşı tiyatro
Merhaba Tijen
Yine gökyüzündeyim, Köln’den İstanbul’a doğru yol alıyoruz. Bu kez heyecan ve gerilim dolu bir İstanbul bekliyor bizleri. Son bir haftadır Almanya’daki haberlerin ve tartışmaların başında hep İstanbul’daki protestolar geliyordu. Ben de ağlama gülme, umut umutsuzluk gibi karşıt duygular içindeyim hepimiz gibi.
Ataerkilliğin sivri dişlerine karşı tiyatro
Bu mektubumu Tiyatro Dergimiz Teb Oyun’a ayırmak istedim. Derginin yeniden canlanması çok sevindirici bir gelişim. Her zaman olduğu gibi toplumsal cinsiyet ağırlıklı dolu dolu bir sayı oldu. Medea mitinin bugünün gözüyle yeniden okunması, kadın sanatçıların kendi bakış açılarından yazarlık, yönetmenlik, sahne tasarımı serüvenlerini anlatmaları, Memleketimden Kadın Manzaraları oyunumun Almanya’da Tovak TV tarafından radyo oyunu olarak sergilenme sürecinin anlatılması birbirini toplumsal cinsiyet açısından tamamlayan yazılar oldu. Bu sayıda bütün dünyada yükselen ırkçılık konusu da ağırlık taşıyordu. Irkçılığın böylesine yaygınlaştığı bir dönemde Almanya’da 11 kişinin öldürüldüğü Hanau olaylarına yer verilerek And Now Hanau oyununun farklı açılardan incelenmesi de düşündürücü olduğu kadar uyarıcı bir anlam taşıyor. Almanya, Amerika, Kanada’dan da yazıların gelmesi dergiye yeni bir renk kattı.
Bir şeyleri paylaşmak ve birlikte üretmek güzel bir şey. Doksanlı ve iki binli yıllarda ÇYDD’de böyle bir enerji yakalamıştık, yeni bir eğitim ve öğretim sistemimin temellerini atmaya çalışıyorduk, yayınladığımız kitaplarla gerçekten de bir çok eğitimciye yeni bir ufuk açtık, yaratıcı öğretime yer veren yeni öğretmen kuşakları yetişti. Benim bu tür çalışmalarda en hoşuma giden ortak üretim. Önce bir tasarım oluşuyor kafamızda, sonra o doğrultuda yazarlardan yazılar istiyoruz. Sonra gelen yazılara göre önceden düşündüğümüz tasarım da yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Sürekli bir düşünce ve duygu alışverişiyle ortak bir şeyler yakalamaya çalışıyoruz. Kadın Olarak Yazmak ve Yaşamak adlı imece kitabımızı çıkardığımda da benzer bir çalışma ritmini yakalamıştım. Ya da Korona döneminde geliştirdiğimiz Anlatılamayan Öyküler kadın ve şiddet öyküleri dijital tiyatro projemiz de oyuncu arkadaşlarımla birlikte benzer bir biçimde gelişti. Tiyatro dergimizi hazırlama sürecimizde yaşadığım bu birlikte üretme duygusu da bana çok iyi geldi. Sanırım sen de benzer duygular yaşamışsındır. Ortak üretim değil de tüketim ve yıkıcılığın giderek yaygınlaştığı bu dünyada soluk alabileceğimiz küçük özgürlük alanlarının yaratılması ne güzel. Umarım uzun süre karşılıklı düşünce alışverişi içinde birlikte çalışma şansımız olur. Dergimiz şimdiye değin hep toplumsal cinsiyet ağırlıklı gelişti ki bunun da tiyatro dergisinde bir ilk olduğunu düşünüyorum. Umarım bu çizgimiz de sürekliliğini korur. Ataerkilliğin sivri dişlerini gösterdiği bir ortamda bu tür çalışmalar ne kadar değerli değil mi?
Derginin kavram sayılarını yayına hazırlayan Eylem Ejder bu kez ‘’gelecek’’ ya da ‘’kendiliğindenlik’’ üstünde odaklaşmak istediğini söylüyor. Kafama takıldı bu iki kavram.
Kendiliğindenlik
Kendiliğindenlik (Spontane) o an oluşan, nasıl gelişeceğini bilmediğimiz bir şey. Söz gelimi doğaçlama çalışmaları, performans türü oyunlar hep kendiliğindenliğe dayanıyor. Sanatta çoğu kez kendiliğinden oluşan bir buluş yeterli olabiliyor, ama şöyle bir tehlike de var, bu buluş düşünce süzgecinden geçmemişse sabun köpüğü gibi sönüveriyor. Kendiliğindenlik önemli bir kavram ama mutlaka kendiliğindenlik ve düşüncenin kesiştiği anı yakalamak lazım, kendi başına bir şey ifade etmiyor. Bir dönem doğaçlama üstüne çok düşünüyordum, aslında yaşanan her şey doğaçlama ve büyük oranda hesapsız kitapsız kendiliğinden oluşuyor, bütün yaşam bir tiyatro gibi. Böyle düşündüğümüzde bizleri olumsuz etkileyen bir sürü şeyden mesafe alabiliyoruz. Kendiliğindenlikle düşünmenin en çarpıcı bileşimini Forum Tiyatrosu sunuyor. Forumda bir sorunu açığa çıkarmak için önceden tasarlanmış bir tasarım var ama gerçekleştiği anda izleyicinin de katılmasıyla kendiliğindenlik giriyor işin içine. Siz akademisyen Nihal Kuyumcuyla Forum alanında ne kadar güzel çalışmalar yaptınız, keşke bunu bugün de sürdürebilseniz, ele alınacak öylesine çok konu var ki özellikle de toplumsal cinsiyet alanında. Belki Nihal’le kadınların eşitsizliği alanında yine ortak bir proje düşünebilirsiniz. Belki Forum grubuna Femtraktan da arkadaşlar katılabilir. Bu gerçekleşebilse özellikle Berin Uyar çok sevinecektir, çünkü o da bir Forum projesini Almanya’da Essen’de yapmak istiyordu.
Düşünüyorum da yaşamda kendiliğinden gelişen kolektif bir enerjiden de söz edebiliriz. Gençlerin şu günlerdeki protesto hareketi bunu göstermiyor mu? Ama bunun yeşerebilmesi yine iyi düşünülmüş bir plan ve programa bağlı öyle değil mi?
Gelecekten ne bekliyoruz?
Geleceğe gelince genç kuşaklar için varoluşsal bir değer taşıyor. Yapılan bir araştırmaya göre gençlerin üçte biri Türkiye’yi terk etmek istiyormuş biliyor muydun? Çünkü burada bir gelecek göremiyorlar kendilerine; yine de var güçleriyle gelecekleri için savaşıyorlar. Sanatın her alanının tabii tiyatronun da gelecek konusuna aşırı duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum. Nasıl bir dünya istiyoruz ve bunun için biz sanatçılar ne yapabiliriz sorusunu hiç unutmamalıyız. İçi boş performanslar, biçimsel deneyler dönemi geride kaldı bana göre. Bir çok tiyatro daha iyi bir gelecek adına bugüne çok eleştirel bakıyor. Çünkü bugünle ne kadar yoğun yüzleşebilirsek geleceği de öyle iyi tasarlayabiliriz. Söz gelimi yazar ve tiyatrocu Tuğsal Moğul’un And Now Hanau gündeme gelen ırkçılık sorunuyla beraber Almanya’daki bütün bir güvenlik ve hukuk sistemini eleştiriliyordu. Toplumsal cinsiyet konusundaki oyunlar ve uyarlamalar için de aynı şey söz konusu. Yaşadığımız adaletsizliklerde insanların beynini yıkayan belli ideolojilerin payı olduğu gibi işlemeyen bir sistemin de payı büyük.
Öte yandan gelecek konusunda ufuk açıcı şeyler de arıyorum. En son A.Huxley’in Ada’sını okudum. İnsanların özgür bir ortamda mutluluk içinde yaşadıkları ve ürettikleri harika bir ütopya yaratıyor Huxley bu romanında, devamını söylemeyeyim de sen oku. Tiyatro uyarlamasına uygun olabilir mi? Belki ama çok fazla diyaloğa dayanıyor. Tijencim pek yakında yüz yüze görüşeceğimize çok seviniyorum. Şimdi yavaş yavaş İstanbul’a doğru inerken hoşça kal demek zorundayım.
Zehra