FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

VAN GOGH HAKKINDAKİ FİLMLERE BİR BAKIŞ

VAN GOGH HAKKINDAKİ FİLMLERE BİR BAKIŞ

Neşe Ürel

Amsterdam’da Van Gogh Müzesi’ni gezdiğimde hayretler içinde kalmıştım. Defterler dolusu desen, yüzlerce olağanüstü yağlıboya tablo, oto portre ve kardeşi Theo’ya yazılmış yüzlerce mektup. Genç sayılabilecek bir yaşta ölen birisinin bu kadar eser yaratmasına inanamamıştım. Hem desen hem de yağlıboya olarak çok sayıda oto portresini yapmıştı. Bu kendisi ile bir sorunu olduğunu ya da yalnızlığının dayanılmaz olduğunu düşündürmüştü bana. Theo’ya Mektuplar’ı (Remzi Kitabevi) okuyunca derin yalnızlığını hissettim. Yaşamının son yıllarında yemek yemeden, uyumadan ama bolca içki içerek kendisini paralarcasına resim yapmış Van Gogh.

Vincent van Gogh 30 Mart 1853’te bir papazın oğlu olarak Hollanda’da doğar. Ailenin en
büyük çocuğudur ve ondan sonra beş kardeşi daha olur. 1869’da bir sanat danışmanlığı
firmasına çırak olarak girer. Kendisinden dört yaş küçük kardeşi Theo da daha sonra aynı
firmada işe başlar. 1873’te şirket Van Gogh’u Londra bürosuna yollar. Londra’da saplantılı bir
biçimde dine kendini veren sanatçıyı ailesi Paris bürosuna aldırsa da şirket onu işten çıkarır.
1877’de papaz olmaya karar verir ve bu nedenle Amsterdam’a gider. Ailesi onu eve getirtir,
biraz iyileşmesini sağlar, ardından misyonerlik yapmaya karar vererek bir madenci kasabası
olan Borinape’a gider. Kendince kiliseyi ve dini sorguladığı için “Hıristiyan öğretisini yanlış
yorumladığı” gerekçesiyle kilise ile de ilişkisi kesilir.
Bundan sonra kendini resim sanatına adamaya karar verir ve bu andan itibaren ölene dek
Theo onun hem hamisi hem de destekçisi olur. Melankolik ve depresif zaman zaman da
agresif bir kişiliği vardır. Brüksel Akademisi’nde eğitim alsa da düzensizliği ve zor kişiliği
eğitimini tamamlamasına ya da ailesi ile yaşamasına olanak tanımaz. Yaşamı boyunca tek bir
yerde yaşayamayan sanatçı; Brüksel, Paris, Amsterdam, Antwerp, Arles ve Auvers dolaşır ve
sürekli resim yapar. Kimi zaman desen kimi zaman yağlıboya tablolar. Az olan parasını
yemek yerine boyalara ve tuvallere yatırır, açlık içinde sabahlara kadar resim yapar.
Tablolarını satamasa da yılmadan çalışır. Arles’te 1888’de kendine nihayet bir yer tutar ve bir
sanatçı kolonisi kurmayı planlar. Gauguin’i buraya çağırır birlikte çalışırlar. Van Gogh alkol,
kahve ve tütün ile yaşıyor çok az yemek yiyordu. Gauguin ile yaşadığı tartışmalar, zaten
bozuk olan sağlığını kötü etkiler, 23 Aralık 1888’de kulağını keser. Kasaba halkı imza
toplayarak onun akıl hastanesine yatırılmasını ister. Sonunda kendi isteğiyle Saint-Remy akıl
hastanesine yatar, hastanede 140’a yakın tablo yapar. Bu detayların çoğunu Theo’ya yazdığı
mektuplardan öğreniriz. Hastaneden çıktıktan sonra Auvers’e gelir ve Dr. Gachet tarafından
tedavi edilir, burada da 80 kadar tablo yaratır.
On yıl gibi bir sürede 800’ü aşkın eser yaratmış ve yaşamı boyunca tek bir tablo satabilmiştir.
Tablolarına ancak “tam oldu” diye düşündüğünde “Vincent” diye imza atmış, bu nedenle
imzası olmayan pek çok eseri olduğu ve kimi eserlerini de boya ve tuval karşılığı hediye etiği
düşünülüyor.

Öldükten yıllar sonra değeri anlaşılan ressamımız üzerine pek çok film çekilmiş. Bunlardan
birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bazılarını sadece adı, yönetmeni ve ufak bir özeti ile
anacağım ama bir animasyon film var ki ondan biraz uzun söz etmek istiyorum. Filmleri
çekildiği yıllara göre sıraladım:

Lust for Life, Yaşama Tutkusu, Vincente Minnelli, 1956
Yaşama Tutkusu, Irving Stone’un romanından uyarlanmış biyografik bir filmdir. Romanı
filme Norman Corwin uyarlamış. Filmde Van Gogh'u Kirk Douglas canlandırıyor. Oyuncu En
İyi Erkek Oyuncu Oscar’ına aday olmuş, kardeşi Theo rolünde ise James Donald var.
Ressamın arkadaşı ve rakibi Paul Gauguin'i canlandıran Anthony Quinn bu filmdeki
performansıyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ını almış.

Vincent and Theo, Robert Altman, 1990
Film ressamın trajik hikayesini ve onun en büyük destekçisi olan kardeşi Theo ile ilişkisini ele
alıyor. Julian Mitchell’ın senaristliğini üstlendiği yapımda Van Gogh’u aktör Tim Roth
canlandırmış. Vincent Van Gogh ve kardeşi Theo Van Gogh ikisi de sanatla ilgilidir. Theo, bir
sanat galerisinde çalışmakta, Vincent ise hayatını sadece resim yaparak geçirmek
istemektedir. Film önce dört saatlik bir mini dizi olarak planlanmış, ancak daha sonra
yönetmen ve senarist iki saatlik bir film yapmaya karar vermişler.

Van Gogh, Maurice Pialat, 1991
Film Van Gogh’un son üç ayına odaklanıyor. Jacques Dutronc, Van Gogh karakterine hayat
veriyor. 1890 sonbaharında Vincent, Paris yakınlarında yaşayan Dr. Gachet’in daveti üzerine
onun evine gider. Burada doktorun güzel ve eğlenceli kızı Marguerite ile aralarında özel bir
ilişki başlar ve Vincent, Marguerite’in portrelerini yapar. Film Vincent’ın tükenişini gözler
önüne serer.

The Eyes of Van Gogh, Alexander Barnett, 2005
Senarist ve yönetmen Alexander Barnett, filmde Van Gogh karakterini, Paul Gaugin
karakterine ise Lee Godart canlandırıyor. Vincent’in St. Remy akıl hastanesinde geçirdiği 12
aya, kardeşi Theo ile ilişkilerine ve Gaugin ile Arles’te geçirdiği günlerine odaklanıyor film.
Vincent, Sarı Ev’de Gaugin’le kötü bir dönem geçirdikten sonra tedavi için akıl hastanesine
yatar. Filmde geçen olaylar, Vincent’ın gözünden bize aktarılır onun duygularını, resim yapma
konusundaki takıntısını izleriz. Film, Van Gogh’un ölümünün 125. yıl dönümünde, Van Gogh
Müzesi’nde yıl boyunca gösterilmiş.

At Eternity’s Gate / Van Gogh: Sonsuzluğun Kapısında, Julian Schnabel, 2018

Willem Dafoe‘nün, Van Gogh’a hayat verdiği yapım, sanatçının bilinmeyen yönlerine ve
Arles’teki son zamanlarına odaklanıyor. Dafoe bu rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında
Oscar’a aday olur. Filmin senaryosu Jean-Claude Carrière’e ait.

Loving Vincent, Dorota Kobiela-Hugh Welchman, 2017
Sıra uzun sözünü etmek istediğim filme geldi. 2018’de Oscar’a animasyon dalında aday olan
bu film bildiğiniz animasyonlardan değil. Film gerçek oyuncularla çekilmiş, yüzün üzerinde
ressam Van Gogh’un tekniğini uygulayarak her bir sahne için yağlıboya tablolar yapmış (65
bine yakın kare) ardından da bilgisayar animasyonu yardımıyla sanatçının yüz yirmi tablosu
görsel olarak yaratılmış. Sanmayın ki tablolar peş peşe getirilerek yaratılmış. Filmin polisiye
sayılabilecek bir senaryosu var. Van Gogh’un intiharını soruşturur ve “Van Gogh kendisini mi
öldürdü yoksa öldürüldü mü?” diye sorar film. Vincent 7 Eylül 1881 tarihli mektubunda
Theo’ya şöyle yazar: “Ama diyeceksin ki: ‘canlarına kıyan insanlar da vardır.’ Ben de derim
ki: ‘bu çeşit eğilimleri olan bir adam değilim sanıyorum.’” Bunları yazdıktan 9 sene sonra 27
Temmuz 1890’da kendini vurur iki gün sonra da ölür. Hastaneden çıktıktan sonraki
mektuplarında da kendini çok iyi hissettiğinden söz eder. Bu nedenle vurulması üzerinde
kuşkular vardır.
Filmi iki kez izledim. Tekrar tekrar izleme isteği uyandıran bir film Loving Vincent.
Sanatçının yalnızlığı ve psikolojik hastalığının neden olduğu süreç içimi acıtsa da yarattıkları
ile gittikçe çoğalan ve ölümsüzleşen Van Gogh tabloları tesellim oldu.
Van Gogh’un ölümünden 127 yıl sonra çekilmiş bu filmde onun tablolarındaki (Yıldızlı Gece,
Sarı Ev, Postacı Roulin, Armand, Dr. Gachet, Kafe Teras, Margurite Gachet) yağmurlar,
tarlalar, yıldızlar; adeta ressamın fırçasından canlanmışçasına beyaz perdeye yansıyor.
Yazımı ressamımızın bir sözüyle noktalamak istiyorum:
“Yine de bir gün bu resimlerin, harcadığım boyanın ve uğruna feda etiğim cılız hayatımın
değerinden daha üstün bir değer taşıdıkları görülecektir.” Vincent van Gogh

Picture of Neşe Ürel

Neşe Ürel

Tüm Yazıları