FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Yaşadığımız  sürece umut hep vardır Cumhuriyetin 100.Yılını Kutluyoruz

Yaşadığımız  sürece umut hep vardır Cumhuriyetin 100.Yılını Kutluyoruz

 

Tijencim merhaba

Cumhuriyetin 100. yılını kutluyoruz

Bugün Cumhuriyet’in 100. yıldönümü. Sevinç mi?  Hayır sadece hüzün. Yaşam coşkusu mu? Hayır sadece bezginlik…

Ve başımın üstünde uçaklar şehri bombalarcasına volta attıkça her tür otoriteye karşı inanılmaz bir öfke…

Cumhuriyet kutlamaları, dalgalanan bayraklar öfkemi daha yoğunlaştırıyor. Her şey öyle sahte geliyor ki bana…  Sonra birden renk renk kuşlar sarıyor çevremi çok sıcak,  sevgili Berin Uyar’ın çok insancıl, çok sıcak Cumhuriyet kutlamasını getiriyorlar bana:

“Laikliğin VE demokrasinin VE insan haklarının VE özgürlüğün VE eşitliğin VE insanı insan yapan VE çocukların VE kadınların VE gençlerin VE yaşlıların VE ülkemizdeki her dilden VE her dinden VE her etnik kökenden insanın mutlu VE refah içinde yaşayacağı VE barışın taç edildiği bir CUMHURİYETİN ÖZLEMİYLE 100. YILI

İdrak etmenin özlemi VE hüznüyle…

Nice yıllara..”

Bir anda öfkem de dağılıyor. Ama hüzün kalıyor. Nereden nereye geldik şu yüzyılda, ne kadar çok darbeyi geride bıraktık, ne acılar yaşadık. Ama yapıcılık da vardı, umut da vardı,  yaratıcı, ışık dolu güzel insanlar hep vardı, hala var…

“Her şeyimi Cumhuriyete borçluyum” Bunu söyleyen kaç kadın vardır acaba?

İnternette dönen “Her şeyimi Cumhuriyete ve Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyum” yazısı var ya, bu doğrudur Cumhuriyet olmasaydı ben de ben olmayacaktım. Kim bilir hangi haremde kimin türbanlı,  çarşaflı karısı, kimi anası, kimin kız evladı olacaktım. Erkeğini memnun etme, börek açmak, dolma sarmak, çocuk büyütmek ve hizmet etmekten başka hiçbir şey bilmeyecektim… Ama bunu benim gibi söyleyebilen kaç kadın vardır acaba? Kaç kadın Cumhuriyet’ten hiç mi hiç nasibini alamadı, ezildi, köleleştirildi, dövüldü, öldürüldü, hiçe sayıldı. Evet doğrudur, ben ve benim gibi milyonlarca kadın her şeyimizi Cumhuriyet’e borçluyuz,  ya ötekiler, ötekileştirilenler, bir kenara atılanlar, yok sayılanlar?

Cumhuriyetin 100 yılını kutlamak demek sadece Cumhuriyet’in bize kazandırdıklarına sevinmek değil, aynı zamanda  geçmişin getirdiği bütün olumsuzluklarla da cesurca yüzleşmek demek. Bunu kaçta kaçımız yapabiliyoruz acaba? Ama şu bir gerçek ki eğer laikliğe ve demokrasiye sahip çıkmak istiyorsak geçmişe çok yönlü bakmak gerekiyor.

Annem Nazan İpşiroğlu 100 yaşında

Yakında 100. Doğum gününü ÇYDD’de kutlayacağımız Cumhuriyet’le yaşıt olan annem Nazan İpşiroğlu’yla  bu konuyu aramızda ne kadar çok konuşup tartışmışızdır. Annem Cumhuriyet’in kazanımlarından nasibini alan ilk kuşak.  Sanat tarihçisi ve müzisyen olarak sanatla dolu uzun ve anlamlı bir yaşamı oldu. Ama “Neden sadece biz Cumhuriyet çocuklarıyız, neden pastanın kaymağını yiyen sadece bizleriz?” sorusunu özellikle son yıllarda sık sık soruyordu kendine. Bu nedenle de  Cumhuriyet’in kazanımlarını kendi alanında başka kuşaklara ve başka  toplumsal katmanlardaki insanlara taşımak için yaşamı boyu uğraştı didindi, sanat kitapları çıkardı, okullarda, üniversitelerde sanat alımlaması yaptı, görsel düşünceyi yerleştirmek için inanılmaz çaba harcadı.

Biliyorsun babam Mazhar Şevket İpşiroğlu çok tanınmış bir sanat tarihçisiydi ve annemden on altı yaş büyüktü.  Annem sevgi ve saygı dolu bir  ataerkil  aile yapılanması içinde kendi özgürlüğünü aradı, babamla birlikte kitaplar yazdı; filmler yaptı; kırklı yaşlarına varıp da çocukların yükünden az da olsa kurtulduğunda yurt dışında klavsen eğitimi gördü. Daha sonra İstanbul Barok Müziği topluluğunu kurdu. Babamdan sonra da ÇYDD bünyesinde bizlerle yani genç arkadaşlarıyla birlikte sanatı toplumun alt katmanlarındaki gençlere taşımaya çalıştı.

O dönemde İstanbul Üniversitesi’nde yeni kurduğum Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümünün öğrencileriyle birlikte İstanbul’un kenar semtlerindeki okullarda çocuklara  ve öğretmenlere yaratıcı öğretim ve  eğitimde tiyatro çalışmaları yapıyor, sanatı, tiyatroyu onlara iletmek için el birliği ile çalışıyorduk. Bütün bu çalışmalarda çocuğu ve torunu yaşında kaç kuşakla birlikte canla başla çalışan annemin payı ne kadar büyüktür.

Neden mi  bütün bunları anlatıyorum? Çünkü Cumhuriyet’le hesaplaşmak  kendi  ailem ve geçmişimle de hesaplaşmak anlamına geliyor. Bugünün açısından baktığımda bu geçmişte elbette pürüzler vardı, tökezleme noktaları vardı ama inanılmaz bir yapıcılık da vardı. Belki de ben yapıcılığın ilk tohumlarını annemden aldım. Sorgulayıcı, eleştirel bakışı da özellikle babamdan aldım.

Babam Mazhar İpşiroğlu

Babamın eleştirel bakışı öylesine keskindi ki geleceği de görebiliyordu. Babamın öngörüsüne her zaman çok şaşırırdım. Ama şimdi onun da kendi kuşağının sınırları içinde kaldığını görüyorum. Yaptığı çok sert, kimi kez yıkıcı eleştirilere karşı yine de hep umut doluydu ve Cumhuriyet’e bütün kalbiyle inanıyordu. Bugün yaşadıklarımızı görse bu umudu hala sürer miydi?

 

Umut ışıkları

Çok düşündürücü olan, bugün umudun yeşerebileceği bir dünyada yaşamadığımız. Savaşlar, iklim krizi, çevre kirlenmesi, kadın cinayetleri bütün dünyayı etkiliyor. Demokrasinin yerini otokrasi ve popülist yönetimler alıyor. Gücünü din ve  bağnaz bir milliyetçilikte bulan ideolojiler insanları giderek etkisi altına alıyor. Yine de zaman zaman umut ışıkları yeşeriyor. Söz gelimi Polonya sekiz yıldır ülkeyi kasıp kavuran faşizan PİS yönetiminden yeni kurtuldu. Bu kurtuluşun öncüleri kim biliyor musun? Kadınlar ve gençler. Faşizan yönetimin millet, aile ve kilise üçgeni içinde tetiklediği baskılar ve sansür  insanları iyice sindirmişti. Ama bu baskılardan en çok nasibini alan kadınların ve artık nefes alamıyoruz korkusunu yaşayan gençlerin direnişi müthişti. Ve sonunda kazandılar.

Yaşadığımız sürece umut vardır

Yine bize dönecek olursak biliyorsun Cumhuriyet kuşağının umudu ve coşkusu bambaşkaydı. Annem babamdan sonra 30 yıl yaşadı ve çok şey gördü ama o da umudunu hiç zaman yitirmedi.  Şimdi annemi yitirdikten tam 8 yıl sonra neredeyiz ve nereye gidiyoruz?  Bir bilsen bu soruyu ne kadar çok soruyorum kendime.  Zaman zaman üstüme yine bir bezginlik geldiğinde,  kendimi kötü hissettiğimde annemin sesini duyar gibi oluyorum “Yaşadığımız sürece umut hep vardır”. Evet umut hep vardır.

Sevgiyle

Zehra

 

Kapak Desen: İsa Çelik

Picture of Zehra İpşiroğlu

Zehra İpşiroğlu

Tüm Yazıları