‘Bir umut ancak bir başka umutla
yok edilebilir.’
Yasemen kokusuyla şarabı birlikte tattınız mı?
Kanın tadıyla, beyazın görkemini.
İkinci dünya savaşının en zorlu günlerinde,
umutsuzluğun, ihanetin ve yoksulluğun
tam ortasında, sıradan bir çağrı;
“Yeşil bir taş buldum hemen gel!”
Kazancakis’e bir çağrı bu. Ancak Zorba’dan gelebilecek.
Şaşırtıcı… Yeşil taşın peşinde koşmanın sırrı…
Öfkelendirici… vahşetin içinde sıradan bir yeşil taş…
Yasemenler neden kokar?
Hayatın anlık sarkaçları yüreğimize dokunduğunda,
hiç konuşmadan bir dosta dokunmak,
sadece dokunmak…
Şarap neden kırmızıdır?
Sevmenin orta yerinde bir çığlık bölüyor uykumu.
On beş yaşında bir Kürt kızının, bir Türk’ü sevdi diye
kurşuna dizilen bedenini görüyorum.
Kurşunların çoğu, yüreği yerine
cinsel organına isabet ettirilmiş.
O’nun utançla titreyen bedenine ölüm bir armağan
olmuştur artık…
Tetiği çeken ellerin sırrını bulmak istiyorum.
Hangi renkteyim bilmiyorum.
Bildiğim her şeyi yeniden sınıyorum.
Kendimi bu dünyada yitirip,
55
binlerce yıllık taş sütunların arasında arıyorum
Efes Kitaplığı’nın karşısında kaç bin yıllık
ayak izlerine bakıp korkuyorum.
Ben burada bir yabancıyım.
Verebilecek bir yeşil taşım bile yok.
Şarapla yasemen kokusu dünyayı sarıyor.
Ve dostumun kara çamuru iştahla karan elleri
Sevecen dokunuşların altında,
yaşamın bedeni şekil buluyor.
Kürt kızının meme başları görünüyor,
dimdik bir çağrı gibi dünyaya
Bir yasemen düşüyor şaraba, eğilip kokluyorum…
Çiçek kendini esirgemeyi bilmiyor…
Umudun yorgun kapısından bir daha geçiyorum
güneşten bir çavlanın altında
Işık oluyorum…
Yelda Karataş
1996
Ürperme