
Kalabalık olacak bu akşam. Çok uzun zamandır bu kadar kalabalık bir gruba sofra hazırlamamıştı. Günlerdir menüyü yazıp yazıp siliyordu. Tarhana çorbasının yanına bir et yemeği yapsa daha iyi olurmuş. Eti sotelese, fırına sürse, yanına da garnitür sebzeler haşlayabilse, tabakta birden fazla renk olur, daha da güzel görünürmüş. Masanın örtüsünü de desensiz açık renk seçerse yemekler göze daha çok hitap edebilirmiş. Büyük masa örtüleri vardı ama nereye koyduğunu hatırlamıyordu. Annesi çocukluğundan beri tarhanayı kendi yapardı, kendisi de çocuğu küçükken besleyici olsun diye iki yıl üst üste yapmıştı. Kışın iç ısıtırdı ama hazır paket tarhanaların tadını sevmiyordu. Menüyü yazdığı kağıdı buruşturup attı. Yeni bir kağıt aldı, şehriye çorbası ve et yemeği yazdı. Yüzünü de kağıt gibi buruşturdu. Çocukken her hastalandığında annesi şehriye çorbası yapardı. Kırmızı suyun içinde yüzen, birbirine yapışmış küçük makarnalar, dalından suyun üstüne yeni düşmüş gibi yüzen maydanoz yaprakları ve limon kokusu çocukluk yoksulluğunu hatırlatırdı. Kağıda acımış olmalı ki bu kez sadece yazının üzerini çizdi. Et yemeğinin altına mercimek çorbası, yanına parantez içinde blendırdan geçirilecek diye yazdı. Bu durumda soğan, patates belki havuca da ihtiyacı olabilirdi. Gecenin sonuna doğru şişkinlik yapacaktır ama olsun çay ve kahvenin yanına vereceği maden suyuyla mideleri rahatlatabilirdi. Et yemeğinin yanına sol parantez açtı ve durdu. Arkasına yaslandı. Gözüne bilgisayarda mailine yeni düşmüş iki yazı ilişti. Not kağıdına eğildi, üç nokta koyup parantezi kapattı. Altına bir çırpıda mevsim salata, zeytin yağlı fasülye, kısır, cacık, tavuk göğsü, nohutlu pilav, yoğurt yazdı. Bir not kağıdı daha aldı, ihtiyaç listesi başlığını attı. Kağıdın arka yüzünü de doldurdu. Mesaiden akşam altıda çıktığını unutmuş olamazdı. Alışveriş dahil hepi topu iki saati kalacaktı. Derin bir nefesten sonra patronun kapısını çaldı. “Efendim bir ricam olacak, akşam yemeğe misafirlerim gelecek, öğleden sonra…” cümlesinin gerisini söyleyemeden odadan çıkmak zorunda kaldı. Alışverişi öğle arası, yemeği de bir gece önceden yapabileceğini o da biliyordu. Eti geceden soteleyebilseydi iyi olurdu ancak buzlukta dahi eti yoktu. Ayrıca yemek taze pişmiş haliyle daha lezzetliydi. Annesi yemeği günlük yapar, ertesi güne yemek bırakılmazdı. Günlük gelen paranın bir kısmı bir gün önceden alınanlara, bir kısmı da akşama yapılacak yemekler için alınan erzağa ödenirdi. Babasının günlük işlerde çalışıp, parayı ancak akşam getirebildiğini bilmiyordu, çünkü babası öldüğünde sadece yedi yaşındaydı. O günlerde bu günler gibi toplu alışveriş yapılamazdı.
Öğle arası alışverişe çıktı. Sepeti yarıya kadar doldurdu. Misafirlerin sıklıkla geldiği evli olduğu zamanlarda, dostları yemeklerini lezzetli bulurdu. Tavuk göğsünü hazır paket tozlardan yapmazdı çünkü. Ayrıca nohutları haşladıktan sonra tek tek kabuklarını sıyırır, soğutur, tek kullanımlık paketler halinde buzluğa atardı. Sepetine hazır haşlanmış nohut konservelerinden bir kutu attı. Menüsünde yeşil fasülye vardı ama bu mevsimde hangi sebzelerin olduğunu unutacak kadardır pazara gitmiyordu. Bütün planı ve daveti iptal etmeyi çok istedi ancak bu kez olmazdı. Yalnız geçirdiği yedi yıl, ne yediğinin ne içtiğinin bir önemi olmamıştı. Beslenmenin, uyumanın, güvenliğin ve üremenin hazzını unutacak yeterlilikte bir süreydi. Sebze reyonunda taze fasülye yoktu. Etin yanına haşlayabileceği sebze aradı ama brokoli, karnabahar, kapya biber listesinde yoktu, almadı. Havuç da almadı. Salata için üçer bağ yeşillik poşetledi. Cacık için salatalık, kuru nane, yoğurt, yoğurt için bir yoğurt daha aldı. Sarımsak kokmak istemedi. Pilavlık bulgurlardan iki paket aldı. Hazır paket tavuk göğsü tozunu sepete atmadan rafa geri koydu. Et reyonuna bonfile mi, kavurmalık mı, gerdan mı kararını vermek için uzun uzun baktı. Kavurmalıkta karar kıldı, hem hızlı pişer, hem yağlı ve lezzetli olur diye düşündü. Paketlenirken aklına peçete almak geldi, ama listesinde yoktu, almadı. Telefonu çaldı. İş yerinden arıyorlardı, toplantı saati gelmiş, şu an neredeymiş, neden işe dönmemiş, patron kendisini domates kırmızısı bir suratla odasında bekliyormuş. Market arabasını kasadan geçirdi. Her şeye ne de çok zam gelmiş diye düşündü. Hızla işe döndü. Patron başka bir toplantı için az önce ofisinden ayrılmıştı. Gözüne bilgisayarda mailine düşmüş beş yazı daha ilişti. İşe koyuldu çünkü hazır patron da yokken akşam altıda, tam zamanında işten çıkabilirdi.
Market poşetlerini tezgaha, menüyü yazdığı kağıdın yanına koydu. Uyku öncesi duş için zamanı kalmayabilirdi, şimdiden duşa girdi. Ilık banyosunu yaptı, kurulandı, pijamalarını giydi, kapıyı üç yerden kilitledi, kalın perdelerini kapadı, son yedi yıldır yaptığı gibi soğuk yatağında bedenini ölürcesine uykuya bıraktı.