FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Zehra İprişoğlu’na Mektup

Zehra İprişoğlu’na Mektup

                                                                                      İstanbul, 7.03.2025

 

KARANLIK KIŞ BİTİYOR, YİNE BAHAR GELDİ; UMUDUYLA, DİRENCİYLE, İSYANIYLA… 

Sevgili Zehra,

Mektubunu aldım ve ilk satırlarda romanlarındaki karakterlerin isimlerinin su ile ilişkilendirilmelerini nasıl fark etmediğime hayıflandım. Benim suyla özellikle denizle ilişkimi biliyorsun. Kendimi çoğu zaman bir deniz yaratığı olarak düşlediğim olur ve karada olmak sanki bir geçiş alanı ve bir gün suya dönebileceğim duygusu içinde hissederim kendimi. O nedenle Bahar ve sonrasında gelen Yaz tıpkı doğa gibi benim gerçekten bedensel ve ruhsal uyanışım gibi oluyor. 5 Mart doğum günümdü ve ben bir balık burcuyum. Dün gece İkinci Deri adlı bir oyuna gittim. Oyunda annenin küçük kızına sürekli anlattığı bir öykü vardı. Bu öyküde bazı kadınların ikinci bir fok derisi olduğu ve karada bir hayat sürdürseler de fok derilerini giydiklerinde denize dönebildikleriyle ilgili bir öykü vardı. Fok derisini kaybeden bir kadın karada mutlu yaşasa, bir erkekle mutlu olup çocuk yapsa bile ikinci derisini bulduğu anda denize dönebiliyordu. Tabii bu öykü açılıp bambaşka bir kurguya dönüştü. Ama beni çok etkiledi. Kendimin de ikinci derisini bulsam hemen denize dönerdim duygusu uyandı. Aslında oyun ilginçti, tam anlamıyla feminist bir yorum olmasa da kadınlarla, toplumsal baskılarla bağlantılı bir oyundu. Annenin gençliğinde lezbiyen eğilimleri olduğu, buna deniz kıyısında şahit olan küçük kız kardeşin aileye söyleme korkusuna karşı abla denize doğru kaçan kız kardeşi dalgalardan kurtarmayıp ölümüne sebep olmuştu. Bu sırrı taşıması önce onu kendi kızına bu ikinci deriyle ilgili masallar uydurmasıyla, daha sonra ise yoğun psikolojik sorunlarla yüzleştirmişti. Boğulan küçük kızın karaya çıkıp kardeşinin kızını da denize götürmek istemesi ve ikinci derisini bulamadığı için sürekli kız kardeşinin peşinde olması da ablanın sorunlarının metaforik olarak gerekçesiydi. Oyun her üç karakterin tek tek kendi bakış açılarından olayları ve duygularını anlattığı büyük resmi tamamlıyordu. Ama ilginç olan, artık tiyatroda teknolojinin kullanımıyla arka plandaki paravanın denize dönüşmesi ve karakterlerin suyun içinde olabildiği sahnelerin görsel olarak çok etkili olmasıydı. Oyun boyunca dalgalar, suyun içindeki kabarcıklar ve bazen canlılar bize eşlik etti. İnan suyu, denizi bu şekilde görmek ve ardındaki gizemli kadın öyküleri de bana ilginç bir tiyatro deneyimi yaşattı. Oyun üzerine hala düşünüyorum.

Sen kadın filmleri anlatırken ben sana kadınlarla ilgili oyunları anlatıyorum çünkü dediğin gibi benim artık sinemaya gidecek zamanım kalmadı. Ama bugün 8 Mart ve ben kızıma sürpriz yaparak Bejart Bale’ye götürüyorum. Kendime de tiyatro dışında başka bir sanatla buluşmak ve 8 Mart’ı kutlamak için bir fırsat veriyorum. 

Mart ayı her Mart mektubunda yazdığım gibi doğumumla başlıyor, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’yle şenleniyor ve isyanın bayrağı oluyor, 15 Mart’ta kızımın doğum günüyle beni büyütüyor ve 27 Mart’ta da seçtiğim ve çok sevdiğim mesleğim ve sanatımın günü oluyor. Tabii bir de 22 Mart’ta kutlanmasına karar verilen, bir farkındalık oluşturmak için seçilen Dünya Su Günü var. 1993 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş. Senin Yani Mart ayı benim hayatımın özeti gibi. İçinde her türlü ‘’ben’’olan beni tanımlayan bir ay. O nedenle Mart mektuplarımda bunu hep vurguladım sanırım vurgulamaya da devam edeceğim.

Sana gördüğüm son bir tiyatro oyunuyla veda edeceğim. Terapi adındaki bu oyun yine iki kadın arasında geçen bir çatışmayı konu ediniyordu. Kariyer sahibi orta yaşlı ünlü terapist bir kadın ve danışanı genç, cahil ama güzel tezgahtar kız. Ancak konu kadınlarla ilgili olsa da eril ideolojiyi yeniden üreten, ikili karşıtlıklarla dolu ve sistemin kadına dayattığı tüm ‘’özellikleri’’ temsil eden kadın karakterleriyle iticiydi. Oysa oyuncular iyiydi ve oyun komediydi. Ben nedense çok gülemedim. Sonuçta, klişe bir aldatma hikayesi içinde kadınları aşağılayan ya da erkekler yüzünden mağdur gösteren güldürü unsurları beni zorluyor. Sözde oyun, finalde iki kadının dayanışmasını gösterse de süreç boyunca tümüyle ataerkil kodları seyirciye geçiren bir oyundu. Genç güzel, cahil tezgahtarla kocasının ilişkisi olduğunu anlayan ünlü terapist dağılınca, genç kadının onunla yer değiştirmesi ve tüm çatışma ve nefret ilişkisinin sonucu kocasının şiddet uygulayarak genç kızın karnındaki bebeğin düşmesine neden olması terapist kadının öfkesinden kurtulup kızla beraber mücadele etme kararını vermesine neden oldu. 

Sonuçta konu kadınlarla ilgili olsa da seçilen tiyatral biçim, kadın temsilleri, kullanılan dil ve var olan ideolojinin kodlarının dışına çıkamayan bakış açısı oyunlarda bir farkındalık yaratmak adına yeterli değil. Bu anlamda söz ettiğim ilk oyunda çok daha fazla boş alan vardı ve ideolojiyi yeniden üretmeyen, hem biçim hem de içerik açısından daha zengin bir tiyatro deneyimiyle karşılaştık.

Mektubumun sonuna geldim. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günün Kutlu olsun. Ayrıca bu sayı çok emek verdiğin TEB Oyun Dergimizi 27 Mart’ta yayınlayarak Dünya Tiyatro Günümüzü de birlikte kutlamış olacağız. 

Sevgiyle kal 

Tijen   

Picture of Tijen Savaşkan

Tijen Savaşkan

Tüm Yazıları