FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Zehra İpşiroğlu’na Mektup

Zehra İpşiroğlu’na Mektup

İstanbul, 02-04-2025

‘’KAVGAMIZIN ŞEHRİ’’ İSTANBUL’A HOŞ GELDİN 

Sevgili Zehra,

Sana yazmaya başladığım şu sıralarda senin de İstanbul’a gelmek üzere hazırlandığını tahmin ediyorum ve çok sevinerek bu mektuba başlıyorum. İlk kez senden önce yazıyorum çünkü sen yolda olacaksın ve büyük olasılıkla yine uçaktayken yazacaksın. Ben başlayayım sonra senin mektubunu da cevaplarım çünkü bekleyemeyecek kadar içim kıpır kıpır…

Burada 12 yıl sonra Gezi dönemine benzer şekilde toplumda yine bir hareket, bir enerji ve en önemlisi korku duvarının aşıldığı bir umut ışığı belirdi. Baskıların gittikçe arttığı bu faşizan rejimde ve hukukun artık tamamen yok sayıldığı bir ortamda, İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı’nın haksız yere tutuklanması bardağı taşıran son damla oldu. Gençler ve toplumun her kesiminden insan bu dalgayla hareketlenerek CHP’nin çağrısıyla önce defalarca Saraçhane’de ve en son da Kartal meydanında çok büyük bir mitingde buluştu. Ben ilk kez annemi düşündüğüm için bu mitinglere katılamadım ama akşamları tencere tava çalıyorum ve her an TV’den ve sosyal medyadan protestoları yakından takip ediyorum. Bir kez de Beşiktaş’ta üniversite öğrencilerinin arasına düştüm. Polisin aşırı önlemleri nedeniyle neredeyse vapura binip tiyatroya gidemeyecektim ama gençlerin arasında gençliğimdeki gibi müthiş duygular yaşadım ve aralarında olmak istedim. Gencecik pırıl pırıl bir Z kuşağı kendilerinden beklenmeyecek kadar cesur ve büyük bir kararlılıkla hareketi sahiplendi çünkü bu koşullarda gelecekleri gerçekten yok . Bugünlerde CHP’nin öncülüğünde bu dalganın devam etmesi ve farklı protestolar ve boykotlarla bu müthiş enerjinin diri tutulmasını bekliyoruz. Bu kez emekçi sınıfların da katılımı gerçekleşirse belki beklediğimiz hedefe daha çok yaklaşabiliriz. Ancak çoğu gencin nedensiz tutuklanması da üzüntü ve isyan yaratarak umudumuza gölge düşürüyor. 

Bir gece vapurda rastladığım senin de tanıdığın çağdaş sanatçı bir arkadaşım ‘’mitinglerde çok güçlü ama ince bir ses tonu var çünkü gençler ve en çok da kadınların sesi duyuluyor ve bu ses diğer mitinglerden farklı’’dedi. Bu durum beni çok düşündürdü gerçekten de kadınların meydanlardaki yoğunluğu her zamankinden çok daha fazla. Değişimin gençlerden ve kadınlardan geleceğine inanmak için iyi bir saptama değil mi? 

Bu arada mektubun da biraz önce elime geçti. Dergimizden ve toplumsal cinsiyet odağımızdan detaylı söz etmişsin. Evet ben özellikle bu konuya çok önem veriyorum. Biliyorsun 1995 yılında İngiltere’de tezimi bu alanda yazdım. O günden beri de hiç peşini bırakmadım. Tiyatro halkla en kolay iletişim kurabilen bir sanat dalı; hem düşünsel hem de duygusal olarak çok farklı bir etkisi var. Bunu yüz yüze çok yakın mesafeden, seyirciyle doğrudan iletişimle yapabiliyor. Bu da sanatımızın en büyük gücü. O nedenle böyle bir konunun tiyatroda hep gündemde olması hayati ve çok önemli. 

Doğaçma ve Performatif  Olanın Kadın Bedeni ve Oyunculuğuyla İlişkisi 

Tiyatro bazen sadece beden jestleriyle bir iletişim kurabilir ve bu, sözden daha da etkili olabilir, bazen de sözün gücü seyirciyi derinden etkileyebilir yeter ki senin de söylediğin gibi ardında düşünsel ve duygusal ağırlığı olan bir reji, tasarım olsun. Doğaçlamaya gelince, bazen eril ideolojinin bedenlerimizi sınırladığı yerlerde farklı bir enerjinin açığa çıkmasını ve çok özel jestlerin ve beden dilinin yeni ifade olanakları yaratmasına vesile olabilen bir yöntem. Çünkü bazen ideolojinin dili ve sistemin kalıpları özellikle kadın bedenini ve dilini kalıplaştırabilir. O nedenle düşünsel bir temeli olan her türlü tiyatral malzeme benim için değerli. Bazen çağdaş ressamlar, heykeltraşlar malzemeyle bir ilişki kurup, zaman geçirerek kendini ifade edecek bazı yollar bulabiliyor. Bazen onlara bu şansı malzemenin rastlantısallığı da verebilir. Tiyatroda da malzeme beden olunca, zaman zaman rastlantısallık bedenin kullanmadığımız olanaklarını açığa çıkarabilir ve bizi başka yollara götürebilir, hedeflediğimizin dışında bir iletişim ya da ifade yolu bulmamıza katkı sağlayabilir. Özellikle yüzyıllardır sınırlandırılmış olan kadın bedeni için ben fiziksel çalışmaları ve doğaçlamaları, kendiliğinden gelişen jestleri ve yeni ifade biçimlerini önemsiyorum. Bir de kültürlerarası çalışmaları. Tabii bunlar iyi bir dramaturji süzgecinden geçirilince anlam kazanıyor. 

Dergimiz Yeniden …

Bu aralar son iki sayıdır kavramlardan yola çıkarak tasarladığımız dergimizi, eski formatına geri dönerek, kavram sayımızın yanı sıra  iki farklı yolda yayınlama kararı aldık. Mektubunda dergiyi oluşturma sürecimizden de söz ediyorsun, evet bu kolektif enerji ve birlikte çalışma en az derginin içeriği kadar değerli ve benim için de çok anlamlı. Çünkü bu düşünsel tasarım süreci, içeriği de belirliyor ve ayrıca keyifli bir çalışma düzenini beraberinde getiriyor. Maddi bir getirisi olmayan bir üretim için manevi tatmin ve kolektif çalışmanın verdiği haz çok değerli. Bu arada gelecek sayımız için kavram düşünmeye başladık bile. 

Gelelim gelecek sayımızdaki kavramlara: senin de ifade ettiğin gibi ‘’kendiliğindenlik’’ ve ‘’gelecek’’ şu an içinde olduğumuz atmosfer için çok anlamlı iki kavram. Özellikle toplumsal hareketlerin kendiliğindenliği çok değerli ve bunun ardındaki dinamikler heyecan verici. Örneğin, tüm koşulların sağlandığı İngiltere’de beklenen devrimin 1917’de Rusya’da patlaması tarihçileri de şaşırtan bir gelişmeydi. Kendiliğindenlik bazen hesaplanamaz bir şey ve bu gizil gücün kaynağını tiyatroda araştırmak ilginç olabilir. Bence bunu sadece doğaçlama ve performatif olanla sınırlamamak gerek. Umarım farklı açılardan bu kavramı değerlendirerek tiyatroyla bağlantı kurabilecek yazarlar çıkacaktır. ‘’Gelecek’’ için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Özellikle oyunlarda artan ekolojik farkındalık ve odak günümüzün politik tiyatrosu niteliğinde olabiliyor. Hangi kavramı seçersek seçelim bana heyecan veriyor. Bakalım 51. sayımızda nasıl düşüncelerle ve pratiklerle karşılacağız. Artık bunları seninle yüz yüze konuşma şansımız da olacak. 

Burada mektubuma son veriyorum çünkü yine bir oyuna gitmek üzere hazırlanıyorum. En kısa sürede seninle de oyunlara gitmeyi ve ardından oyun üzerine tartışacağımız zamanları özlemle bekliyorum. 

İstanbul’a ,‘’kavgamızın şehrine’’ hoş geldin. 

Sevgiyle 

Tijen 

Not : Şu aralar, Edip Akbayram’ın söylediği, sözleri  Vedat Türkali’ye bestesi Onur Akın’a ait ‘Bekle Bizi İstanbul’ dizeleri hep aklımda ve o nedenle mektubun başlığını bu değerli sanatçıları da anmak için ‘Kavgamızın Şehri İstanbul’ koydum.

Picture of Tijen Savaşkan

Tijen Savaşkan

Tüm Yazıları