FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Zehra İpşiroğlu’na Yanıt

Zehra İpşiroğlu’na Yanıt

İstanbul, 06.06.2025                 

 

YAZ GELDİ AMA… 

Göçmenliğin kadın halinden ekrandaki kadınlara uzanan birkaç kadınca not 



Sevgili Zehra,

Nihayet Yaz geldi ve sen tüm olumsuz koşullarına karşın yine de müthiş yaşam enerjinle ve cesaretinle deniz hayaline kavuştun. Şu an seni Olimpos’un muhteşem denizinde yüzerken hayal ediyor ve çok mutlu oluyorum. Olimpos benim de çok sevdiğim bir yer ve birkaç kez orada tatil yaptım. Ama bu yıl her şey biraz daha zorlaştı. Biliyorsun annem kalça kırığı sonrası yürüteçle yürüyebiliyor ama enerjisi çok azaldı. Gününü uyuyarak ve kısa sürelerde sadece gazete okuyup, biraz örgü örerek geçirebiliyor. Çok çabuk yorulduğu için koridoru geçmek bile ona çok zor geliyor. Bir de üzerine az duyma ya da az algılama da eklenince eski dönemlere göre farkı iyice hissedebiliyorum. O nedenle bu yaz sana Bodrum’daki devre mülkten, oradaki kadınlardan ve kedilerden söz edemiyorum. 

Ama evdeki koşullardan biraz söz edeyim. Anneme bakan Severa maalesef kaçak olduğu için yakalandı ve memleketine yollandı. Oysa 10 gün sonra ülkesine gidebilecek ve 3 ay sonra tekrar dönecekti. Şimdi iki yıl yurt dışına çıkamayacak. Ben de mecburen 5 yıl teyzeme bakan ve teyzem vefat edince ortada kalan bakıcısını ayarladım. Ama o da aynı durumda, bir hata sonucu oturma hakkını kaybetmiş. Türki Cumhuriyetleri’nden gelen tüm kadınların hali gerçekten zor. Ülkelerindeki koşullar onları buralarda çalışmak zorunda bırakıyor ve aileler parçalanıyor. Diğer yandan bizlerin yaşlanan nüfus karşısında ya da genç çalışan kadınların çocuk bakımı ihtiyacı nedeniyle o kadınlara ihtiyacımız var. Türkiyeli ev emekçisi kadınların iyi kötü bir kalacak yeri ve ailesi olduğu için yatılı çalışmaları çok zor ve bu nedenle resmi ya da kaçak bu kadınlar bu talebi karşılıyor. Risklerle dolu, ekonomik olarak zor, kıstırılmış ve ailelerinin parçalandığı bir hayat yaşamak zorundalar. Hepsi Sovyet dönemini arıyor ve özlemle hatırlıyor. En azından benim karşılaştıklarım öyle. ‘’En azından ülkemizde, ailemizle normal koşullarda yaşayabiliyorduk, bizim ebeveynlerimiz çocuklarının eğitimini, geleceğini düşünmüyordu ’’ diyorlar. Eşi ile beraber kızlarının geleceğini düşünerek buralara gelen, Kızını 12 yaşından beri hiç görmeyen bu genç kadının hikayesi beni üzüyor. Neyse ki kızı burada hemşirelik okumak üzere kabul edildi ve aile bir problem çıkmazsa kızlarının 18 yaşını görebilecek. Tabii teknolojik gelişmeler, internet ve iletişim araçlarında yaşanan devrim, özellikle görüntülü arama durumu biraz rahatlatıyor. 

Virginia Woolf’a gelince, Woolf benim de İngiliz Edebiyatı okurken keşfettiğim bir yazardı ama daha sonraki yıllarda farkındalığım feminizme kaydıkça daha bir önem kazandı. Kendine Ait Bir Oda’ yı okuduğumda ne kadar etkilenmiştim! Romanlarındaki bilinç akışı tekniği ya da farklı biçim denemeleri  o yıllarda ilk kez duyduğumuz yöntemlerdi. Sonrasında ‘’kadın yazımı’’ kavramıyla da bu yazım biçimini anlamlandırmaya başladık. Ama bu yaşımda ben de tekrar okumak istiyorum ve gençliğimde algıladıklarımla şimdikinin farkını merak ediyorum. Biliyorsun feminist bir tiyatro grubu olan Boyalı Kuş Kendine Ait Bir Oda’yı oyunlaştırdı. Belki diğer romanlarından da böyle uyarlamalar yapılabilir. Kendisi Dalgalar romanının düz yazı olarak yazılacağını ama şiir olacağını aynı zamanda bir roman ve tiyatro oyunu olacağını söylemiş. Belki Dalgalar’dan bir oyun ya da performatif bir iş çıkar bir gün. Ama bunun için çok emek vermek gerekecektir. Senin fark ettiğin özellikler ise gerçekten çarpıcı ve bugün için ne kadar çok şey söylüyor. 

Söz ettiğin kucaklaşma partileri de ilginç, bizde de böyle bir şey görmüştüm TV’de. Bir adam ya da kadın üzerinde bir pankartla kucaklamak isteyenlere kollarını açıyordu. Bu tabii ki Batı’da bireyin yalnızlığı düşünüldüğünde kucaklama partisi ve kucaklaşma antrönörlüğü meslekleri düzeyine gelebilmiş. Bizim gibi ülkeler henüz bu aşamada değil sanırım. Ama bizde de kalabalık yalnızlığı diye bir durum var. Çünkü insanlar daha kalabalık topluluklar, arkadaş grupları içinde ya da aile içinde ama aslında yapayalnız hissedebiliyorlar. Bu da farklı bir durum. Gerçekten birbirini dinleyen, anlamaya çalışan kaç kişi var o gruplarda? Yüzeysel eğlenceler, sabun köpüğü muhabbetlerle kafelerde oturan bir sürü genç insan var. Kadınların çoğu da tüm evin emeğini yüklenmiş ama ne eşlerinden ne de çocuklarından ilgi göremeden saçını süpürge ediyor, onlar da farklı bir yalnızlık içinde. Üstelik Tv programları onları birbiri arasında da rekabete sokarak daha fazla düşmanlaştırıyor. Yemek programlarındaki acımasızlık, çeyizlerin, ev düzenlerinin eleştirileri bence kadınları birbirine iyice yabancılaştırarak dostluk ve sevgi dilini yok ediyor ve yalnızlaştırıyor. Bu durum reyting için bile olsa ne kadar acımasız! 

Gelelim narsizme, evet ben de bu dizilere bakıyorum ara sıra. Kral Kaybederse’ yi Netfixten izlemiştim devamı varsa seyredeceğim. Narsizm de ayrı ve derin bir konu. Tabii erkeklerde daha çok görülmesi  ataerkinin önemli bir göstergesi. Bunu ayrıca konuşuruz ve dizilerde aldığı yeni biçimler üzerine düşünürüz. 

Şimdilik mektubuma son verirken yazın sıcak günlerinin ülkedeki hak, hukuk, adalet sorunlarını ve barış sürecini çözmesini ve gittikçe yükselen toplumsal muhalefeti daha da arttıracak sıcaklığa kavuşturmasını diliyorum. 

Sevgiyle kal ve benim için de bol bol yüz.

Tijen  

Picture of Tijen Savaşkan

Tijen Savaşkan

Tüm Yazıları