FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

DÖNEMEÇ

DÖNEMEÇ

Bilmediği bir şehirdi Antakya. Saatler süren yolculuk sırasında şişen ayakları yukarıdan baktığında tıpkı bir kaplumbağaya benziyordu. “Üzerimizden buldozer gibi geçti darbe” diye düşündü. Alaca karanlıkta yolunu bulmaya çalışırken, bir yandan da arama yapılır da gideceği yer açığa çıkar korkusu ile kıt kanaat okuma yazması nedeniyle zorla ezberlediği adresi içinden tekrar ederek yürüyordu. Yaşlı bir kadın bir ibrikle avlu kapısının önünde kurumaya yüz tutmuş olan kendisi gibi yaşlı bir ağacı suluyordu. “Belki de yaşatmak istediği bin yıllık geçmişidir’’ dedi. Beynine hücum eden düşünceleri kovmaktan vazgeçerek yol verdi onlara. Hatırlamaya başladı. Büyük kızının nişan gecesi almışlardı kocasını gözaltına. Nereye götürdüklerini söylemediler. Kasabadaki ve bağlı oldukları ildeki tüm karakollara sordu günlerce bir haber alabilmek umudu ile. Ama hiçbir iz bulamamıştı. On gün kadar sonra bir cemse askerin ortasında ve iki eli önüne kelepçelenmiş olarak getirdiler. Elleri ah elleri … Saçını okşayan, elini tutan uzun parmaklı zarif elleri yediği dayaktan olmalı kıpkırmızı ve kocamandı. Evde, kızının ve 5 yaşındaki yeğeninin gözü önünde eşine bağırıp, çağırarak ve küfürler savurarak yeniden sorgulamaya başladılar. Kitapları ve silahı nereye sakladığını öğrenmeye çalışıyorlardı. Ara sırada sivil giyimlilerden birisi, bıyıklı ve iri yarı olanı, eşini tartaklayarak, örgütün ve diğer örgüt elemanlarının isimlerini öğrenmeye çalışıyordu. Evin tüm odalarının açıldığı salondaki gömme dolaba sıralanmış kitapları yerlere fırlatarak, parçalanmalarına aldırmadan incelediler. Silah arama bahanesi ile evi darmadağın ettiler. Sonra, içlerinden kendisini en zeki sananı olsa gerek, çok önemli bir şey keşfetmişlerin edası ile, 5 yaşındaki Evrim’i kolundan sürükleyerek getirdi. Ayakları yerden kesilmişti çocuğun ve gözleri korkudan kocaman açılmıştı. “Bu sıpa hangi örgüt elemanın piçi?’’ diye gürledi kadına bakarak. Şaşırmıştı kadın, Evrim’e ulaşıp kucaklamak için bir hamle yaparak ileri atıldı. Ancak omuzuna yediği bir dipçik darbesi ile sendeleyerek durmak zorunda kaldı. Evrim, annesini kaybetmişti yakın zamanda. Kadının abisinin kızı idi. Ölüm olayından fazla etkilenmemesi için alıp evine getirmişti. Bütün aile üstüne titrerdi Evrim’in. Çocuk gözlerini ovuşturarak ağlamaya başladı. İçi parçalandı kadının bir şey yapamamanın çaresizliği ile iki elini yanlara açarak “ağlama kızım, korkma’’ demeye çalışırken aynı omuzuna bir dipçik daha yiyerek acı ile inledi.

Gitti zebaniler, eşini de tartaklayarak bindirdiler cemseye. Bir hafta sonra büyük oğlunu aldılar bu kez de. İncecikti Selami, dal gibi ipincecikti ve çok yakışıklıydı. Ardından ağıtlar yaktı kadın. On beş gün sonra haber alabildi. Babasının yanına, şimdi işkencehane yaptıkları, büyük kızını büyük ümitlerle okuttuğu Maraş Öğretmen Okulu’na götürmüşlerdi. Her hafta giderdi görüşe. Çoğu zaman ‘’görüş yok’’ derdi askerler. O zaman dört saat çeken yolculuğuna döner, ağlayarak bitirirdi yolculuğunu. Üç ay boyunca küçük kızının eşine, kendi kocasına ve oğluna aynı anda işkence yapılmıştı. Bu arada evi de neredese periyodik aralıklarla basardı askerler. Eğer evinde saklanan örgüt elemanlarını ele vermezse üçünü de öldüreceklerini söyleyip tehditler savururlardı.

Görüşe gittiği günlerde aç gidip aç dönerdi evine. Yemin etmişti onca insanı katleden bu şehrin adamlarına benim param nasip olmayacak diye. Altı ay sonra kocasını Antakya’ya gönderdiler.’ “İlk mahkeme bir yapılsa çıkacaklar’’ derdi her sorana. Şimdi yeni çileler başlamıştı kadın için. Kocasının ziyareti pazartesi, oğlunun ziyareti çarşamba günleriydi. Pazar günü çıkardı yola. Pazartesi ziyareti sonrası eve döner, Evrim’le ilgilenir, onu akrabalarına emanet ederek, çarşamba sabahı saat 8’de yeniden külüstür otobüsle yolculuğa başlardı.

Bunların hiçbiri zoruna gitmiyordu da onca yolculuktan sonra ‘’bu gün görüş yok’’demiyorlar mıydı, işte bu çok zoruna gidiyordu. Ezberlediği adresi anımsamaya çalıştı. Aydoğan Apartmanı yazısını heceleyerek okudu. “Kaçıncı kattalar ki?’’ diye mırıldandı. Giriş katındaydı. Soldaki dairenin kapısından genç bir çocuk başını uzatınca, ‘’Ahmet Gençel kaç numarada oturuyor?’’ diye sordu. ’’25” dedi çocuk ürkek ürkek bakarak. Asansör yoktu. Merdivenleri tırmanmaya başladı ağır adımlarla. 18, 19, 25 . “Çok şükür” dedi yeniden mırıldanarak. Misafir evinden kimseyi tanımıyordu, nasıl karşılayacaklarını düşünmüştü yol boyu. O eve gitmesini söyleyen aile dostu, ‘’Bizim evimize nasıl geliyorsan öyle rahat git bacım’’ demişti demesine de bu sözler onun tedirginliğini önlemeye yetmemişti. 

Genç bir kız açtı kapıyı, kadın kendisini tanıttı ‘’beni Küçük Hüseyin gönderdi’’ dedi. Kız, içeriye dönerek, “anne bir teyze geldi baksana!“  diye seslendi. Mutfaktan elini kurulayarak çıktı annesi. Kapıda bekleyen misafir bu kez de anneye tanıttı kendini utana sıkıla.

Ev sahibi kırk yıllık dostlukları varmış gibi sarıldı kadının boynuna. Acıyarak şişmiş ayaklarına bakarken, “Başımız üstünde yerin var. Senin yürekli bir kadın olduğunu biliyoruz’’ dedi. Hemen banyoyu hazırladı, havlu ve lif verdi. Banyodan sonra hafiflemiş hissetti kendini kadın, yemek konusundaki ısrarları dinleyecek halde değildi. Kafasında bin bir türlü düşünceyle kendini yatağa bıraktı.

Sabah saat 5’te uyandı. “Cezaevi uzakta’’ dedi evin erkek sahibi ‘’gidelim abla.’’

Dolmuşa binenler uyku sersemliğini atamamıştı henüz ama sanki herkes aynı ailenin bir bireyiydi ve birlikte yaşamaya devam edecekmiş gibi sohbet ediyorlardı. Haksız da değillerdi onları sabahın köründe bu arabaya bindiren neden aynıydı ve bu çilenin ne zaman biteceği de belli değildi.

‘’Herkes geceden girmiş sıraya’’ dedi zayıflıktan avurtları çökmüş, genç ama yaşlı görünen adam. “Her koğuştan beş ziyaretçi alacaklarmış.” diye devam etti. Yere serilmiş minder ve kilimlere basmamak için atlaya atlaya geçti kadın. “Beşinci koğuşun sırası neresi’’ diye sordu kuyrukta bekleyenlere. Kadınlardan birisi hem çenesi hem de sol elinin işaret parmağı ile gösterdi. Beklemeye başladı kadın içini kurtlar kemirerek. Sıra gelir miydi ki ona. Saat 8’de bir anons duyuldu. “Dikkat… Dikkat bugün bütün görüşler iptal edildi hemen alanı boşaltın’’

Çarşamba günü oğlunun görüşü vardı.’’Maraş otobüsleri nereden kalkıyor’’ diye sordu geriye dönüp yürürken yanındaki adama.

Kifayet Ceylan

Picture of Kifayet Ceylan

Kifayet Ceylan

Tüm Yazıları