
Desen: Silivrili
Biz El Uzatmazsak
Nesteren Silivrili
4 Ekim Hayvanları koruma gününü geride bıraktık, yazdık, fotoğraflar koyduk, hayvan hakları için taleplerimizi dile getirdik, ama yetmiyor onların her gün düşünülmeye, korunmaya ihtiyacı var.
O kadar acımasız, gaddar bir dünyada yaşıyoruz ki bütün dengeler alt üst olmuş durumda. Onlar, o masum canlar o kadar çaresizler ki, bizler el uzatmazsak yapayalnızlar. Bize ihtiyaçları var ve düşündünüz mü hiç bilemem, bizim de onlara…iki taraflı işleyen bir sistem bu. Sadece psikolojik bir olgudan söz etmek istiyorum. Elde edilen maddi faydalardan değil. Onlarla iletişim kurup, yaşamı paylaştıkça yalnız onları değil, kendimizi de sağaltıyoruz. Savaşlar, iktidar baskıları, dünyanın sürüklendiği siyasi bunalım, Filistin. Trump üzerimize üzerimize gelirken, onların saf, içten sevgisi, minnet dolu bakışları bizi de iyileştiriyor, vicdani değerlerimizi, insanlığımızı hatırlıyoruz. Bu sıcak paylaşımlar dünyanın yaşanabilir, temiz kalan bize ait alanlarını çoğaltabilir belki de…
Sizlere iki kedimin hikayesini anlatmak için yazdım bunları. Nereden çıktı bunlar şimdi, demeyin diye…

BİR KEDİ MASALI
Yıllar önce, kapıma dayanan bir kedicik vardı. Tombik bir tekir. Fena halde hamileydi. Kapımda yemek veriyor sonra bahçeye indiriyordum. Apartman kirlenirse herkes bana çatıyordu. Hamileliğinin son günleri, yine sokak kapısını açtım, kedi kucağımda…Dışarıda feci bir tipi var. Mart ayı. Kedicik döndü boynuma sarıldı. Dondum kaldım. Bütün empati duygularım harekete geçti. İkimiz de kadınız. O da bir anne, ben de anneyim. O soğukta yer bulup doğuracak, erkek kedilerden koruyacak, besleyip büyütecek, biz insanlardan çok daha zor işi. Ani bir kararla kedi kucağımda, tekrar yukarı çıktım. Eve aldım kediyi. Oğlum anne harikasın inanamıyorum sana dedi. Valla ben de inanamıyorum dedim. Ertesi gün oğlumun yatağının altına sekiz bebiş doğurdu. Çok zor aylar geçti. Hepsini dağıtana kadar akla karayı seçtim. Kediyi de ameliyat ettirdim. Birbirimizi çok sevdik. 13 yaşına kadar yaşadı. Gözü hep bendeydi. Güneşi gibiydim sanki. Ben nereye otursam yüzünü bana dönüyordu. İyi ki yaptım dedim yıllarca. Hayvan sevgisi çok zahmetli ve insanı yıpratan bir şey. Ama iyi ki hayatımızdalar ve bu duyguyu yaşıyoruz.
Yukarıda Pusika’nın tarafımdan yapılan resmini görüyorsunuz…

İKİNCİ KEDİ MASALIM…
HÜNNAP’IN HİKAYESİ
Eski İstanbul’un kocaman bahçeli bir evde büyüyen şanslı çocuklarındanım. Bahçemizde her zaman kediler, sokak köpekleri, kirpiler, kaplumbağalar, hatta kanadı kırık bir karga bile oldu. Apartman yaşamını bir türlü sevememem, bundandır herhalde.
Yine de elimden geleni yapmaya çalıştım. Evimde, kapımda her zaman lokmamı paylaşabileceğim minik canlar oldu.

Hünnap onlardan biri idi. Annesi onu soğuk bir Mart ayında beş kardeşi ile birlikte kapımdaki paspasın üzerine doğurdu. Evde zaten üç kedi vardı. Ne yapacağımı şaşırdım. Tek çareyi üzerine bir battaniye örterek kutu içinde balkona yerleştirmekte buldum.
iki ay öyle idare ettikten sonrada kutularını bahçeye kapının yanına indirdim. Her gün yemeklerini sularını veriyordum. Güzel bir yaz geçirdiler bahçede oynayarak. 6-7 aylıkken Hünnap hamile kaldı. O kadar minnaktı ki hamile olduğunu bile anlayamadım. Ve birden kayboldu. Yoğun çalıştığım dönemler… Gelip gidip arıyorum. 3. gün yağmur altında çamurlara bulanmış baygın buldum. Anatomik olarak anlayamadığım bir durum vardı. Bir şeye sarıp yakındaki veterinere koştum. Doğuramamış, rahim bebeklerle birlikte dışarı çıkmış ve kangren başlamıştı. Ameliyat ve uzun bir tedaviden sonra iyileşti. Atölyemde uzun bir nekahat dönemi geçirdi. Ama ben atölyede kedi istemiyordum. Pastel çalışıyordum ve boyalar her tarafına bulaşıyor resimleri hep saklamak zorunda kalıyordum çıkarken. Fikirtepe’ye cam atölyesine gittiğim günler yalnız kalıyordu. Ve geceleri de… En sonunda koydum kutuya tekrar bahçeye bıraktım.

Her gün peşime takıldı. Onu atlatmak için yapmadığım kalmadı. Köfte atıp önüne, kaçıyordum. Verdiğim köfteyi tükürüp o da peşimden… Dalışa gittiğim hafta sonları, babama bakan Lena yemek indiriyordu bahçeye. Nesteren Hanım, verdiğim yemeğin yüzüne bile bakmıyor iki gün bir arabanın üstüne çıkıp yola bakıyor, sizi bekliyor dedi.
Günlerce Dr. Esat Işık Caddesinin trafiğini alt üst ederek yolu birlikte geçtik ve atölyenin olduğu Palmiye Apt.nın kapısına dayandı. ve bir gün baktım, pencerenin önündeki palmiye ağacına çıkmış oradan benim olduğum odayı bulmuş bağırıyor bana. Teslim oldum o an… kapıyı açıp gel ulan buraya dedim ve uzun bir zafer mırklaması ile daldı içeri ve yaşamıma. Zor oldu ikimiz için de. Evdekilerle anlaşsa eve alacaktım ama büyük hır çıkıyordu. Ben hasta, yorgun, 40 derece ateşle bile ona gittim her gün. Hep aklım onda kaldı.
21 yılımız birlikte geçti. Çok agresif, aşırı sevgi dolu, her an tırmalamaya hazır ve tırmalayan ama bana aşırı düşkün bir kişilikti Hünnap.

Gözü hep bende oldu, uyurken bile bir gözü aralık bana bakarak uyudu. Ne zaman tatile gidip dönsem hasret dolu bir kucaklaşmadan sonra, sıkı bir tokat yerdim. Yalnız bırakılmanın acısını çıkartırdı.
Uzun bir atölye kediliği döneminden sonra nihayet onu ev kedisi yapabildim. Evdeki Paspas kızı oğlum aldı ve Hünnap eve yerleşti. Doğrusu çok korkuyordum, uyurken beni parçalar mı diye… Talihsiz ve başarısız bir iki girişimi oldu tabii ama sonra içinden bir melek çıktı. Anladım ki bütün agresifliği atölyede çok yalnız kalmaktan ve istediği kadar sevilememektenmiş.
Son 6 yılımız sarmaş dolaş geçti. İnsan gibi konuşur her sözüme cevap verirdi. Her kedimi ayrı sevdim ama onun yeri galiba biraz daha ayrı oldu. Yaptığım bir Hünnap resmini kapak resmi olarak ve bir iki fotoğrafını da koyuyorum buraya.