
Şahbender Korkmaz’ın
“Kasaba Lirikleri” Üzerine
Celâl İnal
1964’te Sivas Divriği’de doğan şair ilk, orta ve lise öğrenimini burada tamamladı. 1989’da Cumhuriyet Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Bölümü’nü bitirdi. 1993’ten beri Ankara’da yaşıyor.
Şiir ve öyküleri İmece Sanat, Damar, Cönk, Karşı, Sombahar, Şiir Ülkesi, İnsancıl, Kıyı, Sincan İstasyonu ve Turnalar dergilerinde yayımlandı.
Kasaba Lirikleri, 1984 yılında basılan Aşeka’dan sonra ikinci şiir kitabıdır.
Kasaba Lirikleri, kullandığı yalın ve lirik üslubu dolasıyla okurunu hemen kendi şiir evrenine alan bir dille yazılmış. Sınırlı sayıda bir kesime değil, herkese söyleyecek sözü olan bir şair ve malumatfuruştluk yapmak yerine herkesin anlamasını isteyen bir dille yazıyor şiirlerini. Yalın, duru ve sade. Yazınsal iddiasını da buradan hareketle dillendiriyor.
Kitabın ilk şiiri “Yargısız”da gündelik yaşamın şiddet kullanma tekelini elinde tutan devlet aygıtı tarafından nasıl terörize edildiğini hatırlatan şu dizelere yer verilmiş:
“…Sokağı öldürmeye başladılar bu sabah
Yıkılan balkon
Kırılan kapı
Devrilen kitaplıkla birlikte…”
Denize ilk ırmak tarlası diyenlerden o. “Bu gece” diyor, “evimin kapısında vuracalar beni / Başımdan, göğsümden ve canımın içinden” Dava, s.11
Ülkelerin çocuklar için yangın yerine dönmesini kendine dert edinenlerden ve Somali ve Afganistan’dan sonra Suriye’de yağmalananların daha düne kadar komşumuz olduğunu yüksek sesle söyleyenlerden…
Düş gücünü harekete geçiren şiirler yazıyor. Bize daha adil bir dünyanın kapısını aralayan dizelerle sesleniyor. Dönmezsek üşüyecek olan adreslerden bahsederken de mekânın ruh haline çekiyor dikkatimizi.
“Havada
Beyaz kelebekler sürüsü kar
Hafif düşler senfonisi serçeler” Pandemi, s.28
İlk bölüme adını veren “Baktığın Göğe” şiir görsel referansları oldukça zengin bir şiirdir. Kayıtsız kalınamayan bir şiir. Doğa betimlemeleri aslında birer fragmana dönen yaşamımızı yalın bir şekilde resmeder.
“… Hüzün pörsüdü diyen
Şiire bulutsuz başlayan
Sen misin?
Yüzün eskir işte böyle
Buruşuk bir haritaya döner
Parçalanmış mermere
Kurumuş ırmağa
Taş atarlar baktığı göğe
Devrilmiş dağa döner” Baktığın Göğe, s.31
Duvarda sırları dökülen ayna ve yırtık zarftan çıkan tümce için kaygılananların şiirini yazar. Şiirin ille de metaforla ve lirik yazılması konusunda ısrar edenlerle ve biçimi kutsayanlarla alttan alta dalgasını geçer.
Humor yüklü bir dize olan “Geriye doğru ilerleyelim beyler”de de gündelik yaşamda mizahın üstlendiği role çeker dikkatimizi.
Şahbender’in şiirinde naftalin kokan küçük şehirler ve şehirlerdeki iri kadınlar da unutulmamıştır.
Oğlu Ada’ya “Yağmuru yeniden başlat” derken de onun nelere muktedir olduğuna ya da olması gerektiğine dair temennilerini dillendirir.
Bize sanki hep ömrümüzün kontrol noktasındayız duygusunu yaşatan dizelerin yanı sıra ölümden çok yaşamı kutsamamız gerektiğini söyleyenlerdendir o.
Acının paslı zincirini taşımaya yazgılı olanların öyküsüne kaygısız kalmayanlardandır.
Bir mayıs akşamı annesini sessiz sedasız uğurlarken şu dizeler çivi gibi çakılı belleğimize:
“… kar sularından son defa içemedi
Yazık ki
Meşe ağaçları ve rüzgârın şarkısına
Vedasız
Göğün kalbine indi usulca” Kuzine, s.60
Gün kararırken içten içe sönen kuzine yüzümüze tuttuğumuz sırrı dökülen ayna gibidir. İnsan da böyle ıssız ve dönüşsüzdür çekip giderken. Geçmişinden soyulan bir kabuğun dönüşümüne ve iç yıkımlardan geriye kalan enkaza benzer.
Çürüyen su, doğuran bulut ve inleyen ot bu bahsin dışındadır.
O yüzden sığınılır hüzünlü bir kaval sesine, tutarak ip bırakan bulutun ardından gidilir çocukluğun peşinden lacivert bir gökyüzüne.
Bütün kaygı içinde bedeli ödenmemiş kızıl bir ömürle koynunda gecelenen kavak çürümesin diyedir.
“… Bir şiire başladı ve bitirdim ilk kez
Yırtıldı göğsümün kabuğundaki aşk
Üşüdü kalbimden serçeler.” Otobiyografi, s.86
Göbeğinin kordonu tarlada parlayan siyah ve keskin bir çakmak taşıyla kesilen şair, doğduğundan beri bitmeyen bir aşkla süren yaşama sevincini şiirle taçlandıranlardan…
Kulağında buğday başaklarının sesi.
“Gideceğim” diyor “şehirler, fabrikalar ve bankalarla birlikte, acıları da boşluğa gömerek” Büyük Sır, s. 88-89
Çocukların ilk gülüşleriyle beraber gömüldüğü o trajik zamanların şiirini yazarak…
Daha az kaygılı zamanları da olmuştu:
“… Çok kardeşim vardı
Sınırsız olmasını isterdim yine de
Daha çok sefertası
O zamanlar
İşçi köylü el eleydi…
… Elimiz dardı.
Gönlümüz geniş…” Sefertası, s. 94
Babaları çocukların pelerinsiz kahramanlarıydı. Şahbender’in de öyle:
“… Bir babam vardı
Yaşanmamış ilkbaharlardı
Masallar gibiydi babam
Sırtındaydı dünya
Ocakta kayıp gitti sonsuza…” Hüznün Takvimi, s.96
Son söz son şiirinin ilk dizelerinin:
“Yürüdüm kar ışığında
Buz tutmuş
Bir ırmağın tersinden
Sabaha doğru
Ay gecenin üstüne yağarken…” Yürüdüm Kar Işığında, s.102
“Kasaba Lirikleri” köye, kasabaya ve kente vefalı birinin ezeli ve ebedi olan zamana ve mekâna karşı duruşunu, çocukluğundan, ilkgençliğinden günümüze hayatı anlamlı kılan anlara bir selam biçiminde okunabilir. Ömrünüzün şiir daim olsun. Okuyun. Zamana ve hayata değer katmış olacaksınız.