FEMTRAK – Dünya Dişidir, Dişi Dişlidir.

Artık Mutluluk Hormonları Salgılansın!…

Artık Mutluluk Hormonları Salgılansın!…

Nasıl bir dönemden geçtik öyle…

Psikolojik olarak yorgunum…

Öyle bir yorgunluk, yılgınlık ki bu yapacağım her şeyi erteliyorum. 

Evde; şu da geçsin öyle yapalım, dur bakalım, sonra toplarımlardan sonra arayanlara geri dönmeyi bile erteliyorum.

Atölyede; sonra boyarız, seslendirme metni gelir; onlara da  kaç günümüz var?

dur sonra seslendiririm, sonra yollarım, hatta öğün atlayıp sonra yerim…

Dur bi seçimler gelsin, aman seçim geçsin, bahar gelecek sonra hoop yaz…

Aman ikinci seçim… 

Belli ki ben bayağı “Procrastination” olarak adlandırılan, “erteleme hastalığına” tutulmuşum…

Bunca yıl idare et, bütün sabrım bitti sanırım benim artık. Pozitif denilen kişi bile böyleyse (yani ben), modu mütemadiyyen düşük kişileri düşünemiyorum.

Kişinin yetiştirmesi gereken işleri ötelemesi, yapmaktan kaçınması ya da sürekli olarak ertelemesi olarak tanımlanıyor bu hastalık. Yapılması gereken işin başına oturmadan önce son bir kez başka bir şey yapma, harekete geçerek işi tamamlamak yerine kasıtlı ve bilinçli olarak yapılması gereken eylemden kaçınma, ağırdan alma olarak da açıklanıyormuş ve bu erteleme hastalığı, toplumda oldukça yaygın olarak görülürmüş. 

“Bu kişiler eyleme geçmek yerine, kendi kendilerine bahaneler ve kaçış yolları bularak görevlerini erteler. Bunun sonucunda iş ve okul hayatlarının yanı sıra sosyal ilişkileri de olumsuz etkilenir” yazıyordu açıklamada.

“Toplumda yaygın olarak görülür” yazısını okuyunca, beni görecektiniz bir rahatlama, yüzümde tatlı bir gülücük, doya doya “oh” çekme hali.

Tabi hemen modumu yükseltmek için taktım kulaklığı, açtım sevdiğim müzik listemi, listelerimi…

Yeni şarkılarla başladım, ay ne güzel bu şarkı diyerek eşlik ettim. 

Sözlerini bildiklerime eşlik ettim, bilmediklerimi kafadan attım, bence oldu…

Hayran olduğum Femtrak edebiyatçılarının ortasında iki söz de yazabileyim artık değil mi?

Ne diyordum; yeni şarkılardan, önce yavaş yavaş…

Sonra hızlı hızlı eski şarkılara döndüm. 

Hiç değişmeyen bir çalma listem var, sadece arada sıralarını değiştiriyorum. Baktım ki eski güzel günlerde hafızama kazınan şarkılarda takılıp kalmışım ben.

Sonra aklıma geldi zaten yapılmış bir araştırma var  30 yaşımıza kadar müzikte sevdiklerimiz şekilleniyor ve sonra yeni şarkı araştırıp, onu öğrenip, hafızamıza kazımamız güçleşiyor.

Neden?

Bizim ergenlik yıllarımızda; gerçi ergenlik yaşı zamanımızda bayağı düştü gibi gözüküyor ama, kendi içinde aşamaları olan bir dönem, 12-14 yaş aralığına erinlik, 15-17 yaş aralığına orta ergenlik ve 18-21 yaş aralığına geç ergenlik demiş uzmanlar.

Ergenlik yıllarımızda beynimiz pek çok değişiklikten geçiyor. Hormonal ve hassas dönemlerimizin doruğundayız. İlk aşklar, sevdiğimiz şeyleri keşifler, mezuniyetler, ilk işe başlamak, ilk paramızı kazanmak…

 İşte bu zamanlarımızda gerçekten bir şarkıyı sevdiysek, o şarkının hayatımız boyunca bizimle kalması kaçınılmazmış araştırmalara göre.

Bu, daha sonraki yaşamımızda sevebileceğimiz başka şarkılar duymayacağız anlamında değil elbette, sadece aynı güçlü tepkiyi almıyormuşuz. Ya da o güzel tepkiyi vermiyormuşuz. 

Çünkü artık o tazecik her şeyi hooop diye ilk duyduğunda kavrayan sünger beynimiz yok ondan…

Müzik tercihleri ve dinleme alışkanlıkları hakkında İngiltere’de yapılan bir araştırmadaysa, katılımcıların çoğu, aynı şarkıları tekrar tekrar dinleyerek müzikal bir monotonluk içinde  olduklarını bildirmiş. 

Geri kalan katılımcılarsa, tercih ettikleri türlerin dışından yeni müzikler denemeyeceklerini  söylemiş… 

Vay çok keskin değil mi?

Yani en nihayetinde sonuçlara göre, yeni müzik keşfetmek için en yüksek yaş kaç çıkmış biliyor musunuz?

“24”

Ankete katılanların dörtte üçü haftada 10 veya daha fazla yeni parça dinlediklediklerini,

yarısından fazlasıysa, ayda beş yeni sanatçıyı “belki” aradıklarını söylemiş.

Gördüğünüz gibi artık müzik trendlerine ayak uydurma yeteneğimiz azalıyor.

Esas, anketin ortaya çıkardığı sonuçların nedenleri de araştırılmış. Onları aslında hepimiz biliyoruz ama sonuçlar hoşumuza gitmeyeceği için çoğunlukla düşünmek istemiyoruz.

Artık insanlar, mevcut seçeneklerden bunalmış durumda. 

Zor ve stresli işlere, hayatlara sahip oldukları için, yeni bir şey araştırmıyorlar. Ve esas,

küçük çocuklara bakmak zorunda oldukları için hayatları artık başka bir şeye evrilmiş durumda.

Ya da bence, kendi sevdikleri şarkılar yerine bebek ve çocuk şarkılarını araştırıyorlar.

Yanıt verenlerin neredeyse yarısı, yeni müzik keşfetmeye ayırabilecekleri “daha fazla zamanları olmasını dilediklerini” söylemiş. 

Dilemek?

Yani aslında yarıya yakınımız ilgimizi kaybetmemişiz ama “vaktimiz yok” diye yeni şarkıları dinleyemiyoruz.

Nasıl üzüldüm bize anlatamam, hayatlarımız, güzel bir şarkıyı doyasıya dinleyebilecek, şarkıyla mutlu olup, hüzünlenip ağlayabilecek kadar zaman ayıramadığımız hayatlar…

Eski hayatlarımız daha mı güzeldi? Belki 15 yıl öncesi, 25 yıl?

Müzik, belleğimiz üzerinde anıları canlandırmak için çok güçlü bir etkiye sahiptir. Madem araştırmalardan gidiyoruz, o halde “müzikal nostalji” nedeniyle aynı şarkıları tekrar tekrar dinlememizi öneren bir çalışmadan bahsedeyim. 

Eğer bir şarkı ilk çıktığında genç yaşlarımızdaysak (hala genciz ayrı) on yıl sonra yaş grubumuz arasında o şarkının en popüler şarkı olacağı ortaya çıktı.

Örnekle anlatayım George Michael’ın Careless Whisper şarkısı 1985 yılında müzik listelerinin üst basamaklarında yerini alırken 16-24 yaş aralığında olduğumuzu varsayalım. Hala seviyoruz şarkıyı. Yaşıtlarımız arasında da en sevilenlerden biri. Çünkü o ergenlik gençlik zamanlarında hazmettik şarkıyı. İşte o zaman beynimizde salgılanan dopamindir, enforfindir, oksitosindir, serotonindir; artık mutluluğa dair ne varsa onlar coşuyor.

Serotonin iyi hissetme ve refah duygusu, dopamin ise, daha çok, ödüllendirilmiş bir mutlulukla bağlantılıymış. Endorfin kişiyi mutlu kılmanın yanı sıra ağrı eşiğini artırıp, fiziksel acıyı azaltırken, oksitosin ise daha çok güven ve sevgi duygularının getirdiği bir mutlulukmuş. 

Ve bununla ilgili size bir iyilik daha yapayım. Mutluluk hormonu 15.00-16.00 saatleri arasında en çok salgılanır. Bu saatlerde sevdiğimiz, eşlik ettiğimiz şarkıları dinleyim ki, kat be kat artsın.

Yani bir şarkıyı ne kadar çok seversek, bu kimyasallar vücudumuzdan o kadar çok akar. Anılara bir o kadar bağlı olan bizler ve hatırlamayı da sevdiğimiz için aynı şarkıları mütemadiyyen döndürüp döndürüp dinliyoruz. Tabi aşinalık hissi de insanı rahatlatıyor; beyin o şarkılara alışmış zaten, bilinmeyen yeni bilgilerle uğraşmadığı için rahatlayıp yine endorfin salgılıyormuş. Hele melodiyi, sözleri de biliyorsak eşlik de ediyorsak keyifliyiz diye veriyormuş mutluluk hormonlarını…

Şimdi size dönemlerce sevilmiş güzel şarkılar listesi yaptım.

Kaydedin, kendinize zaman ayırıp salgılatın beyninizdeki mutluluk hormonlarınızı…

Harika bir yaz bizim olsun, ruhumuz denize, güneşe, müziğe, sanata doysun… 

Mutluluk hormonlarınız hazır salgılanmışken, şiir yazan dostlarımız için de bir bilgi vermek istiyorum.

Daha önce de duyurduğumuz gibi, şiirlerinizi 30 Ağustos’a kadar bize yollayabilirsiniz… 

“Turgut Uyar” şiir ödüllerimiz  Eylül ayında sahiplerine ulaşacak…

Sizin için Youtube’dan hazırladığım listeler… 

Adil davranmaya çalıştım ve zamanın en popüler, çalmaya başlayınca  “aaaa” diyeceğimiz Türkçe ve yabancı şarkılardan oluşan listeler hazırladım. Zamanla aklıma geldikçe yeni şarkılarla güncellerim listemizi…

https://music.youtube.com/playlist?list=PLA7XUkgMr8s0c0n8PVWWiXPcDE5a2_2BC&feature=share

https://music.youtube.com/playlist?list=PLA7XUkgMr8s23HA1b9lxZob_muSR-j0mc&feature=share

Çağla Aktay Topel

Çağla Aktay Topel

Tüm Yazıları